Hava Durumu

Siyonizm'in yönettiği tek dünya devleti hedefte

Yazının Giriş Tarihi: 12.11.2021 07:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.11.2021 07:30

Yakın döneme kadar İsrailli savunma planlamacılarının gözünde donanma gücü daima ikinci planda kalmıştı.

Güvenliğe yönelik ana tehditlerin karadan ve havadan geldiği yönündeki değerlendirmelerin sonucunda şekillenen bu durum ile uzun yıllar tâli yollarda seyir yapılsa da; Musevi beyin takımı artık işin bilincine vardı.

Doğu Akdeniz'de hidrokarbon yataklarının keşfedilmesiyle donanma gücünün önemini idrak eden İsrail bu safha da yeni bir sayfa açtı.

Savunma planlamalarındaki değişime paralel olarak süratli bir dönüşüm yaşayan İsrail Donanma Gücü, belirgin ölçüde gelişim içinde.

İsrail'in savunma anlayışı, tek bir savaş dahi kaybetmeme üzerine kurulmuştur. Zira Yahudi kavmi İsrail'de kaybedilecek ilk savaşın, aslında son savaşları olacağının bilincinde.Bu anlayışla stratejik seviyede savunmayı, operatif ve taktik seviyede ise saldırıyı esas alıyorlar. Geçmişteki çatışmaları incelendiğinde, İsrail'in düşmanlarını mümkün mertebe topraklarına sokmadığı, olabildiğince sınırlarının dışında karşıladığı gerçeğiyle karşılaşılır. Ülke derinliğinin olmaması onları kendi topraklarının ötesinde muharebe yapmaya itmiştir. Çatışmaları her daim düşman arazisinde sürdürmek isterler. Siyonist ırk her zaman baskın tarzında icra ettiği taarruzlarla sonuç aldığından, bu kurala bağlı kalmak zorundadırlar.

Günümüzde ön alıcı saldırı ve önleyici saldırı şeklinde kavramsallaştırılabilecek bu uygulamalar esasen düşmanı anavatandan uzak tutma çabasından öte değildir.

Hiç şüphesiz, Orta Doğu'da nükleer silah sahibi tek ülke olması, İsrail'in caydırıcılığını konsolide etmesine yardımcı olur.

Nükleer silah seçeneğini elinde bulundurmanın askerî olduğu kadar psikolojik getirileri de vardır. Hatta oluşturduğu etki itibariyle psikolojik getirilerin çok daha fazla olduğu söylenebilir.

Günümüzde İsrail'in envanterinde kaç adet nükleer harp başlığı olduğu hususunda farklı tahminler ortaya atılıyor.Stockholm Uluslararası Barış Enstitüsüne göre İsrail 80-100 civarı nükleer harp başlığına sahip.Bir dönem Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten ve geçtiğimiz ay hayata gözlerini yuman Colin Powell ise bu rakamı 200 olarak telaffuz etmiştir. Bu rakam insanlık adına oldukça yıkıcıdır. İslam dünyasının birleşememesinde de pay sahibidir.

Yahudiler yakın zamana kadar hiçbir vakit beynelmilel bir tip olmayı düşünmemişlerdir.

Onlar bulundukları memleketlerin lisanlarını kullanan, isimlerini alan, görünüşte vatansever, vergi rekortmeni,iş ahlakına sahip,aldatma realitesini benliğinde kabul etmiş düzenin altını oyan kimseler olarak ün salmışlardır. Ve bunlar Yahudiliğini inkâr etmeyen türlerdir.

Bir diğer kısım ise atadan Yahudi ama geçmişin kurcalanmasından da pek hoşlanmayan karakterler olarak göze batarlar.

Zaten Türk ismi taşıdıklarından kimse onların gerçek kimliğini saygınlıklarından dolayı merak etmez. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçtiğimiz yıllarda Türk Milletinin tarihsel soy ağacına ulaşmasını sağlamasıyla azami derecede rahatsızlık duyan kimseler oluvermişlerdir.

Bu tipleri genel de vatansever milliyetçi, solcu, liberal siyasetçi, vekil, bakan başbakan, bürokrat, asker, olarak görür ve okursunuz. Hiç kuşkusuz en tehlikeli olanlar da bu kripto olanlarıdır.

Ancak söylemleriyle daha çok içindekileri dışa terlediklerinden ayık kişilerce çar çabuk fark edilirler. 

Açığa çıkan en bariz özellikleriyse hizmete karşıtı durmaları olarak hâlen göze batar.

İster açık olsun ister kripto bir Yahudi'nin sadakati, menfaatiyle çelişene kadardır.

Çünkü o her zaman Yahudi'dir. Ve Yahudi'nin hedefi Dünya Hâkimiyetidir.

Bu hedef için oluşturulmuş Siyon protokollerinde "Gizlilik kuvvetimizin temelidir" ifadesi göze batar. O bakımdan Şişli'de, Londra, Brooklyn ve NewYork'ta hiç kimse sakallı ve cübbeli bir Yahudi'ye rastlayamaz.

Bizden devşirdikleri hain yapı Fetö'de ilhamını bu Siyon protokollerinden alır. İsrail için ne demişti Fetö alçağı? "Güneyde en sevdiği mülkedir" .

Hıristiyanlık ise yine Yahudiler tarafından zavallı bir şekilde aslından koparılıp tarumar edilmiştir. Bu koparılış adım adım ve sinsice ve renk vermeden olmuştur.

Böylece Yahudilik Hıristiyanlığın içine gıdım gıdım enjekte edilmiştir.

En sonunda Protestanlık doğmuş, Protestanlık ile birlikte Yahudilik kiliselere girmiş, böylece Hıristiyanlık Yahudilik 'ten ilham alan bir şekle evrilmiştir.

Ortaçağ Hıristiyanlığı ise yeniçağ Hıristiyanlığından daha akıllı ve ileri görüşlüydü. Onlar, bu günküler gibi Yahudi gücü karşısında diz çökmediler.

Tarihte de bütün toplumlar Yahudileri hep tehdit ve tehlike olarak görülmüşlerdir. Bunun nedeni birçok imparatorlukta; Roma, İspanyol, Osmanlı'da maddi ve manevi kuvvetleri kontrol altına alarak çöküşüne neden olmalarıdır. Napolyon: "Bu Yahudiler çekirgelere, yaprak kurtlarına benziyorlar ve benim Fransa'mı mahvedecekler" demiştir. Nitekim sadece Fransa değil bugün Avrupa Yahudi'nin kontrolü altında inim inim inlemektedir.

Fransız İhtilali'nden sonra para ve finans gücü sayesinde basın-yayın ve fikir akımlarına yön verip kitleleri kontrol eder hale geldiler.

Avrupa ve Amerika önce finansla sonra medya gücüyle Yahudi kavmini dünyaya kabul ettirdi.

Bugün batıda kitleler Yahudi nasıl isterse o şekilde düşünen biçareler haline getirilmişlerdir. Bu etki bizde de yok değil. Türk siyasetinin muhalefetinin ve 20 yıl önceki söylemlerine savunduğu fikirlere bakarsanız bunu rahatlıkla görebilirsiniz.

Zira muhalefetin savunduğu fikirlerin "bunu ben daha güzel yaparım değil; yaptırmam" şeklinde çözümsüzlük üretmesi manidardır.

Yahudi Nazizm'inin hedefi dünya hâkimiyeti iken siyasal Siyonizm'in hedefi 'Büyük İsrail'i kurmaktır. 

Dünya hâkimiyeti için ana hedef; para, sermaye ve medyanın ele geçirilmesidir. Peki, yerine ikame edilmek istenen şey nedir?

Elbette Yahudi patronluğuna köle olacak "Tek Dünya Devleti "

Yani insanlık adına bir ömür sömürü.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.