Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Tahtakale

Bursa Hayat Gazetesi - Tahtakale haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Tahtakale haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Bursa Osmangazi’de unutulan tehlike! Taşlar yola dökülüyor Haber

Bursa Osmangazi’de unutulan tehlike! Taşlar yola dökülüyor

Bursa’nın Osmangazi ilçesi Tahtakale Mahallesi’nde 2021 yılında meydana gelen heyelan sonrası boşaltılan bölge, aradan geçen zamana rağmen hâlâ tehlike oluşturmaya devam ediyor. Heyelanla birlikte açıkta kalan kayalıklardan kopan taş parçaları, hem yoldan geçen yayalar hem de bölgede park halindeki araçlar için risk oluşturuyor. Bölgenin alt kısmı otopark olarak kullanılırken, yukarıdan düşen kaya parçalarının araçlara zarar verdiği belirtildi. Çevrede yaşayan vatandaşlar, geniş alanda zaman zaman çocukların da oyun oynadığını, bu durumun olası bir faciaya davetiye çıkardığını dile getirdi. “MUTLAKA DESTEK SİSTEMİ KURULMALI” Bursa Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Eyüphan Avcı, bölgedeki riskin ciddi boyutta olduğunu vurguladı. Avcı, “Geçmişte burada heyelan yaşandı, ardından yapılar yıkıldı. Ancak alan hâlâ açık durumda bekliyor. Kaya birimlerinde zayıf noktalar var mı, çökme riski var mı, bunların tespit edilmesi lazım. Ardından uygun bir destek sistemi — file, istinat duvarı, püskürtme beton gibi — kurulmalı ki kaya parçaları düşmesin” dedi. Depremlerin de bu riski artırabileceğine dikkat çeken Avcı, “Olası bir depremde büyük kaya kütleleri aşağı düşebilir. Bu hem can hem mal kaybına yol açabilir” diye konuştu. TARİHİ DOKU KORUNARAK ÖNLEM ALINABİLİR Bölgenin tarihi dokusuna zarar vermeden de önlem alınabileceğini belirten Avcı, “Doğal görünüme zarar vermeyen destek sistemler uygulanabilir. Önemli olan, burada bir çalışma başlatılması ve tehlikenin ortadan kaldırılması” ifadelerini kullandı. Mahalle sakinleri, yetkililerden bir an önce önlem alınmasını isterken, aksi takdirde bölgede yaşanabilecek olası bir kazanın kaçınılmaz olacağı uyarısında bulundu.

Tahtakale’de Hüsn-i Hat’ın izinde: ‘Bir sanat değil, bir sabır yolculuğu’ Haber

Tahtakale’de Hüsn-i Hat’ın izinde: ‘Bir sanat değil, bir sabır yolculuğu’

Bursa’nın tarihi kalbi Tahtakale’de Hüsn-i Hat sanatına gönül veren iki isim, Ekrem Uslu ve İlhan Engin, kalemin ucundan sabra, sanatın ruhundan maneviyata uzanan yolculuklarını anlattı. Hat sanatının inceliklerini ve yaşadıkları tecrübeleri samimi bir dille aktaran sanatçılar, özellikle gençlerin bu nadide sanata ilgisizliğinden yakındı. “BU SANAT, GÖNÜL İŞİ” 1957 doğumlu Ekrem Uslu, ticaretle geçen yıllarının ardından 2017 yılında Hüsn-i Hat ile tanışmış. Sanata olan ilgisinin çocukluk yıllarına dayandığını belirten Uslu, yıllar içinde pul ve kibrit koleksiyonu yaptığını, hatta hat sanatıyla ilgili yüzlerce özgün besmele koleksiyonu oluşturduğunu, ancak bu eserlerin bir şekilde kaybolduğunu anlattı. Bir arkadaşının yönlendirmesiyle Mustafa Mesten Hoca ile çalışmaya başlayan Uslu, “Sanat çok zor bir alan. İğneyle kuyu kazmak değil adeta iğneyle Kaf Dağı’ndan su taşımak gibi.” sözleriyle hat sanatının sabırla yoğrulan yönüne dikkat çekti. “KOLEKSİYONERLİKTEN HATTATLIĞA UZANAN BİR YOL” Başlangıçta yalnızca hat eserleri biriktiren Uslu, zamanla bu eserleri kendisinin de yazabileceğini düşünerek hat meşkine yönelmiş. Uslu ticari hayatını çocuklarına devrettiğini ve zamanının büyük kısmını atölyesinde geçirdiğini dile getirerek, “Burada yazıyorum, gelen dostlarımla sohbet ediyorum. Allah’ın kelamını yazmak ayrı bir huzur veriyor.” dedi. “SANATLA TERBİYE OLUR İNSAN” Hat sanatının sadece estetik bir uğraş olmadığını vurgulayan Uslu, “Bu sanat sadece elinizi değil, gönlünüzü ve ruhunuzu da terbiye eder. Kalemi, mürekkebi, kâğıdı… Hepsi bir terbiyeden geçer.” ifadelerini kullandı. Uslu, kamış kalemlerin hazırlanış sürecinden mürekkebin dövülerek kıvamına getirilmesine kadar tüm sürecin, sabır ve özen istediğini anlattı. “BU SANATIN MADDİ KARŞILIĞI YOK” Gençlerin bu sanata ilgisizliğinden üzüntü duyan Uslu, “Bu işten para kazanmak çok zor. Gençler kısa sürede kazanç elde etmek istiyor. Ama hat sanatı yıllar süren emek ister. On yıl boyunca karşılık beklemeden çalışmayı göze alamayan biri bu sanatı sürdüremez.” diyerek günümüz tüketim toplumunun bu sanata olan yaklaşımını eleştirdi. “HAT, GÖZ NURU VE RUHUN YANSIMASIDIR” Uslu’ya göre hat sanatı, teknolojik araçlarla üretilemeyecek kadar ruh taşıyan bir alan. Uslu, “Yazının orijinal olduğunun belli olması lazım. Hatalarıyla, göz nuruyla, sabırla yazılmış olması gerek.” diyerek hat sanatının ruhsal boyutunu vurguladı. “SANATIN ZİRVESİNDEKİLER BİLE KENDİNİ YETERLİ GÖRMÜYOR” Usta hattatların dahi ömürlerinin sonunda “Keşke on yılım daha olsaydı” dediğini aktaran Uslu, “Bu sanat bitmeyen bir yolculuk. İnsan ne kadar ilerlerse ilerlesin, hep daha iyisi vardır.” dedi. “HAT SANATI AŞK İSTER” Hat sanatına gönül veren isimlerden biri de İlhan Engin. 20 yıldır hüsn-i hatla meşgul olan Engin, bu sanatla tanışmasının bir tesadüf olmadığını, aksine yıllardır içinde büyüttüğü bir sevdanın sonucu olduğunu söyledi. Emekli olduktan sonra kendini tamamen bu sanata adayan Engin, “Hat sanatı insanın hem ruhunu hem elini terbiye eder. Her harf, sabırla ve aşkla yazılır. Bu, sadece bir yazı değil; bir ibadet şeklidir.” dedi. Gençlerin hat sanatına olan ilgisinin azaldığından yakınan Engin, dijital çağda sabrın kıymetinin kalmadığını dile getirerek, “Günümüzde her şey çok hızlı. Oysa hat sanatı yavaşlamayı, düşünmeyi, hissederek hareket etmeyi gerektiriyor. Gençler, bu ritme ayak uydurmakta zorlanıyor. Ama içlerinden birkaçı bu sanatın kapısını araladığında bambaşka bir dünyayla tanışıyor.” ifadelerini kullandı. İlhan Engin, atölyesinde yalnızca yazı üretmiyor; aynı zamanda gençlere gönüllü olarak dersler veriyor. Kendi deyimiyle “bir kıvılcım yakabilirse” ne mutlu ona… Belediyelerin geçmişte verdiği desteklere rağmen gençlerin bu alana yönelmediğini belirten sanatçılar, hat sanatının özünü anlayan ve hisseden yeni nesillere ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Bursa Tahtakale’de ebru sanatı ve tasavvufun büyülü izleri Haber

Bursa Tahtakale’de ebru sanatı ve tasavvufun büyülü izleri

Bursa’nın kalbi Tahtakale Çarşısı’nda, kültürel ve manevi derinlikleriyle dikkat çeken ebru sanatı genç yetenek Büşra Saiy Çelik’in elinde icra ediliyor. Geleneksel motifleri modern yorumlarla buluşturan Çelik, tasavvufun sembolleri ve estetiğin uyumunu öne çıkararak muhteşem eserler üretiyor. Toplumumuzda ebru sanatı, sadece estetik bir uğraş olarak değil, aynı zamanda derin manevi anlamlar barındıran bir ifade biçimi olarak kabul ediliyor. Sanat eserlerinde sıkça rastlanan lale ve gül motifleri, tasavvuf geleneğinde Allah ve Hazreti Muhammed’i temsil eden önemli semboller arasında yer alıyor. Ayrıca, ebru sanatının uygulanma yöntemi, tasavvufi düşüncenin etkilerini yansıtıyor; suyun üzerinde boyaların kontrolsüzce dağılıp kağıda yansıması, doğanın akışına teslimiyeti ve sabrı sembolize ediyor. BÜŞRA SAİY ÇELİK’TEN EBRU’YA DAİR İTİRAFLAR Sanatın genç yeteneklerinden Büşra Saiy Çelik, ebru sanatıyla tanışma hikayesini ve bu alanda geçirdiği yılları samimi bir dille aktarıyor. Lise yıllarında ebru ile tanışan Çelik, 2013 yılından bu yana bu sanat dalında kendini geliştirdiğini belirtti. Çelik, “Lise döneminde başladım, ardından Alparslan Babaoğlu hocam eşliğinde çalışmalarımı sürdürdüm. Bursa’da beş yıl boyunca farklı sanatçılarla birlikte çalışarak, ebru sanatını derinlemesine öğrendim.” dedi. Büşra Çelik, sanatını sadece ebru ile sınırlı tutmayıp, Türk müziği üzerine ney, nota ve nazariyet dersleri de verdiğini ifade etti. Öğrencilerinin sayısının giderek arttığını ve bu alanlarda hem bireysel hem de grup dersleri vererek sanatın farklı dallarına da katkı sağladığını belirtti. SABIR GEREKTİREN SÜREÇ Çelik, ebru sanatının dışarıdan bakıldığında kolay bir uğraş gibi görünebileceğini ancak, aslında hazırlık sürecinde büyük bir titizlik ve sabır gerektirdiğini vurguladı. “Ebru yapımında kullanılan tekne, ayarlanmış su ve boyaların kıvamı, eserin ortaya çıkış sürecinde büyük rol oynuyor. İşin inceliklerini bilmeden, bu sanatı basit görmek mümkün değil,” diyen Çelik, malzemelerin hazırlanmasındaki ustalığın ve sanatçının iradesinin ebrunun kalitesini belirlediğini sözlerine ekledi. Sanatçı, ebru sanatının yalnızca görsel bir şölen sunmadığını, aynı zamanda sabır ve irade gibi erdemleri de öğrettiğini ifade etti. Her fırça darbesiyle malzemelerin ayarlanmasının ve sürecin bilinçli yönetilmesinin, sanatı öğrenme ve icra etme sürecinde ne kadar önemli olduğunu dile getirdi. GENÇLERE VE GELECEĞE YÖNELİK EĞİTİM ATÖLYELERİ Büşra Çelik, ebru sanatının gençler arasında ilgi gördüğüne dikkat çekti. Günümüzde bazı etkinliklerde çocuklara yönelik basit motif çalışmaları yapılsa da, sanatı tam anlamıyla öğrenmenin ancak süreci baştan sona deneyimlemekle mümkün olduğunu savunarak, “Workshoplar güzel etkinlikler olsa da, bir kişinin ebru sanatını gerçekten öğrenebilmesi için, malzemelerini kendisi hazırlayarak, sürecin inceliklerini keşfetmesi gerekiyor.” şeklinde konuştu. Ayrıca, yurt dışından gelen öğrencilere yönelik olarak Uluslararası Öğrenci Akademisi ve YTB bünyesinde verdiği derslerden de bahseden Çelik, bu tür atölyelerin sanatı daha geniş kitlelere ulaştırmada önemli rol oynadığını belirtti. Çelik, önümüzdeki haftalarda başlayacak ebru atölyeleriyle, sanatı ufaltmadan, orijinal değerleriyle gençlere aktarmayı hedefliyor. SANATIN DOĞRU ELLERDE TEŞVİK EDİLMESİ Çelik, ebru sanatının ve benzeri geleneksel sanatların doğru ellerde, uygun alanlarda teşvik edilmesi gerektiğini vurguladı. Yıllarını bu sanata adamış büyük isimlerin eserlerinin gençlerle buluşturulmasının sanatın geleceğe aktarılmasında kritik öneme sahip olduğunu belirten Çelik, “Ebru sanatı, basit bir gösteri olarak kalmamalı; onun inceliklerini, sabrını ve ruhani derinliğini tam anlamıyla yaşatmak için doğru eğitim ve ortam sağlanmalı.” dedi.

Bursa’da Tahtakale’nin unutulmuş hazineleri… Haber

Bursa’da Tahtakale’nin unutulmuş hazineleri…

Bursa’nın tarihi Tahtakale Çarşısı’nda yıllardır antikacılık yapan Ejder Yücel, 20 yılı aşkın süredir antikaların büyülü dünyasında yaşıyor. Yücel, bu işe önce bir merakla başladığını, ancak zamanla hem toplayıp hem de satmaya başladığını söyledi. Yücel, “Başlarda kendi koleksiyonumu tamamlarken fazladan aldığım parçaları satmaya başladım. Şimdi ise yüzlerce ürünle hem geçmişin izlerini yaşatmaya çalışıyorum hem de koleksiyonerlere hizmet veriyorum.’ dedi. EN DEĞERLİ PARÇALAR Dükkânında çeşitli antika eserler sergileyen Yücel, en pahalı ürünlerden bazılarını göstererek, “Burada gerçek kurt dişinden yapılmış, gümüş işlemeli bir Afyon yapımı tespih var. Fiyatı 35 bin lira. Bunun dışında 400 yıllık bir tıp kitabı, el yazması Kur’an-ı Kerimler ve tarihi İncil gibi eserler bulunuyor.” dedi. Yücel, fiyatların genellikle arz-talep dengesine göre belirlendiğini, özellikle pandemide piyasada büyük bir malzeme akışı olduğunu, ancak şu an bu bolluğun sona erdiğini belirtti. OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE KOLEKSİYON PARALARI Ejder Yücel, bu işe para toplayarak başladığını belirterek koleksiyon paralarına özel ilgisi olduğunun altını çizdi. Osmanlı döneminden günümüze kadar gelen birçok nadir paranın değerli olduğunu söyleyen Yücel, “Para koleksiyonu yapmak beni her zaman mutlu ediyor. İlkokula giderken eski paralar dikkatimi çekmeye başladı. O zaman paraları toplamaya başladım. O günden beri antika eşyalara karşı özel bir ilgim var. Ben de ilgimi mesleğim haline dönüştürdüm.” dedi. Halk arasında para koleksiyonculuğunun kralların hobisi olarak bilindiğini ekleyen Yücel, ”Antika, sadece bir obje değil, aynı zamanda bir sanat ve estetik anlayışıdır.” açıklamasında bulundu. Türkiye’nin yüzüncü yılına özel üretilen paraların ve madeni beş liraların yüzer tane darphaneden hiç kimsenin eli değmeden ambalaj içinde alındığını dile getiren antikacı, “Beş liraların tanesine yedi buçuk lira verdim. Kimsenin elinin değmemiş olmasının çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.” diye konuştu. ANTİKA KÜLTÜRÜ VE BURSA’NIN DURUMU Yücel’e göre Bursa’da antika kültürü yeterince gelişmiş değil. “Bursa, Osmanlı’nın ilk başkenti olmasına rağmen, antikacılığa olan ilgi İstanbul kadar değil. İnsanlar bazen baba yadigârlarını bile üç-beş bin liraya satıyor. Bu beni üzüyor ama almak zorunda kalıyoruz.” şeklinde konuştu. ANTİKACILIĞA BAŞLAMA HİKÂYESİ Yücel, antikalara olan ilgisinin çocukluk yıllarına dayandığını anlatarak, “Bizim evimiz eskiden hükümet konağıymış. Orada Battal Gazi’nin el yazması kitabı ve bir hançer bulmuştum. Bu beni çok etkiledi. İlk olarak para koleksiyonculuğuna başladım. Paralar, tarihin sessiz tanıkları gibidir.” dedi. TAHTAKALE ÇARŞISI’NIN UNUTULMUŞLUĞU Ejder Yücel, Tahtakale Çarşısı’nın hak ettiği ilgiyi görmediğini düşünerek, “Osmanlı’nın ilk başkenti olan Bursa’da, İstanbul’dan çok daha eski bir çarşıdayız ama burası bilinmiyor. Çalışmalar yapılmadığı için turistler bu bölgeye girmiyor. Kültür müdürlüğünün burayı tanıtması gerekiyor.” diyerek bölgenin durumuna dikkat çekti. ANTİKACILIKTA KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR Yücel, antikacılık yapmanın sadece bir ticaret değil, aynı zamanda bir sabır ve bilgi birikimi işi olduğunu vurguladı. Gençlere tavsiyelerde bulunarak, bu işin plansız bir şekilde yapılamayacağını söyleyen Yücel, “Önce işin ilmini bilmek gerek. Paranızın bir kısmını ayırarak başlamalısınız. Yoksa işler zorlaşır ve elinizdeki kıymetli parçaları yok pahasına satmak zorunda kalabilirsiniz.” diye konuştu. ANTİKALARIN DEĞERİ Antika eserlerin değerinin genellikle üretiminin durması ve estetik anlamdaki eşsizliği ile belirlendiğini belirten Yücel, “Bir ürün hem üretilmiyorsa hem de sanat değeri taşıyorsa, değeri katlanır. Örneğin, eski porselen bebekler veya gramofonlar artık üretilmiyor, bu yüzden çok değerli.” dedi. Ejder Yücel, antikacılığın bir meslekten öte bir tutku olduğunu dile getirerek, “Bu işi yapmak için hevesinizin olması şart. Çünkü bu iş para için değil, tarih için yapılır. Her antika bir hikâye taşır ve biz bu hikâyelerin koruyucusuyuz.” diyen Ejder Yücel Tahtakale Çarşısı’nda, geçmişe dokunmak isteyenleri bekliyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.