Hava Durumu

#Marmara Denizi

Bursa Hayat Gazetesi - Marmara Denizi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Marmara Denizi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Bursa-Orhangazi arası kaç saat sürüyor? Haber

Bursa-Orhangazi arası kaç saat sürüyor?

Orhangazi, Bursa’nın Marmara Denizi’nin güney kıyısında ve İznik Gölü’nün batısında yer alan önemli bir ilçedir. Tarihi ve doğal güzellikleri ile dikkat çeken bu bölge, zengin tarım arazileri sayesinde ekonomik açıdan da büyük bir potansiyele sahiptir. Orhangazi, çevresindeki dağlar ve göl manzarasıyla çarpıcı bir doğal güzelliğe sahiptir. Kuzeyde Samanlı Dağları, güneyde ise Katırlı Dağları ile çevrili olan ilçe, çanak şeklinde bir yapıya sahiptir. Bu coğrafi yapı, bölgenin iklimini de etkileyerek tarım için elverişli bir ortam sunmaktadır. Ayrıca, İznik Gölü’nün kıyısında yer alması, yerel ekosistemi zenginleştirirken, su sporları ve doğa yürüyüşleri gibi aktiviteler için de ideal bir zemin oluşturmaktadır. TARİH VE KÜLTÜR Eski adı Pazarköy olan Orhangazi, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bu nedenle, ilçede tarihi kalıntılar ve kültürel zenginlikler bulmak mümkündür. Tarihi yapılar arasında camiler, çeşmeler ve eski konaklar yer almaktadır. Yerel halk, geleneklerini ve kültürel mirasını koruma konusunda oldukça hassastır. BURSA ORHANGAZİ ARASI KAÇ KM? Bursa şehir merkezine 45 kilometre uzaklıkta bulunan Orhangazi, Bursa-İstanbul Yolu üzerindeki konumu sayesinde stratejik bir kavşak noktasıdır.  Bursa ile Orhangazi arasındaki mesafe yaklaşık 53 kilometredir ve bu yolculuk araba veya taksiyle yaklaşık 57 dakika sürmektedir. ORHANGAZİ'NİN NÜFUSU 2020 yılı itibarıyla Orhangazi’nin nüfusu 80.118 kişidir. Bu nüfus, ilçenin sosyal yapısını zenginleştirmekte ve farklı kültürel etkinliklerin gerçekleşmesine olanak tanımaktadır. Yerel halkın sosyal yaşamı, çeşitli festivaller, tarım fuarları ve kültürel etkinliklerle renklendirilmektedir. Özellikle yaz aylarında İznik Gölü kıyısında düzenlenen etkinlikler, hem yerel halkı hem de ziyaretçileri bir araya getirmektedir.

Marmara Denizi'nin jeolojik özellikleri ve deprem riski Haber

Marmara Denizi'nin jeolojik özellikleri ve deprem riski

Marmara Denizi, Türkiye'nin önemli coğrafi ve ekonomik özelliklere sahip bir iç denizidir. Karadeniz ile Ege Denizi arasında köprü işlevi gören bu deniz, hem doğal kaynaklar hem de coğrafi konumu itibariyle büyük önem taşır. Marmara Denizi'nin jeolojik özellikleri, bu bölgedeki deprem riskini doğrudan etkiler.  JEOLOJİK ÖZELLİKLER Tektonik Kontekst: Marmara Denizi, iki büyük tektonik plaka arasındaki sınırda yer alır: Avrasya Plakası ve Arap Plakası. Bu plakaların sınırındaki hareketler, bölgenin jeolojik yapısını ve sismik aktivitesini etkiler. Marmara Denizi, özellikle Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın bir parçası olan bu sınırda, aktif bir tektonik bölgededir. Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF): Marmara Denizi'nin güneyindeki aktif fay hattı, Kuzey Anadolu Fay Hattı'dır. Bu fay hattı, Türkiye'nin en büyük ve en aktif fay hatlarından biridir ve büyük depremlere neden olabilecek potansiyele sahiptir. Fay hattının Marmara Denizi'nden geçen kısmı, bölgedeki deprem riskinin yüksek olmasının başlıca nedenidir. Jeomorfolojik Özellikler: Marmara Denizi'nin tabanı, çeşitli jeomorfolojik özellikler içerir. Deniz, derin çukurlar, sırtlar ve volkanik yapılar gibi karmaşık bir zemin yapısına sahiptir. Bu jeomorfolojik özellikler, denizin jeolojik evriminde önemli rol oynar ve fay hareketleri ile etkileşim içindedir. DEPREM RİSKİ Geçmiş Depremler ve Etkileri: Marmara Denizi çevresinde tarihsel olarak birçok büyük deprem meydana gelmiştir. Örneğin, 1999 İzmit Depremi, bölgedeki büyük depremlerden biridir ve Marmara Denizi çevresindeki fay hatlarının sismik aktivitesini gözler önüne serer. Bu tür depremler, hem şehirlerin hem de altyapının büyük hasar görmesine neden olabilir. Sismik Aktivite ve Risk Analizi: Marmara Denizi çevresindeki sismik aktivite, bölgesel deprem riskinin değerlendirilmesinde önemli bir faktördür. Bölgedeki yer sarsıntıları ve sismik dalgaların analizi, gelecekteki olası büyük depremler için risk değerlendirmesi yapmaya yardımcı olur. Bu değerlendirmeler, şehir planlaması ve inşaat standartları için kritik öneme sahiptir. Gelecek Senaryoları ve Önlemler: Marmara Denizi çevresinde gelecekteki deprem risklerini azaltmak için çeşitli önlemler alınmalıdır. Bu önlemler arasında, yapıların deprem yönetmeliklerine uygun olarak inşa edilmesi, afet eğitimi ve acil durum hazırlıklarının yapılması yer alır. Ayrıca, sismik izleme ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi, depremlerin etkilerini azaltmada önemli bir rol oynar.

Marmara Denizi komada Haber

Marmara Denizi komada

ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü, "Bilim 2" gemisi ile 8 bilim insanının katıldığı ve 4 gün süren 2024 Marmara Denizi seferlerinin ilk bölümünü geçtiğimiz günlerde tamamladı. Isınma, kirlilik, oksijen değerleri, akıntı yönleri gibi birçok parametrenin incelendiği sefer sonrasında gemide AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Yücel, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile yürüttükleri Marmara Denizi Bütünleşik Modelleme Sistemi (MARMOD) projesi kapsamında özellikle müsilaj krizinden beri artan sıklıktaki deniz seferleriyle, Marmara Denizi'nin oşinografik durumunu takip ettiklerini belirtti. Düzenledikleri son seferde özellikle Doğu Marmara'ya odaklandıklarını bildiren Yücel, "İlk bulgularımızda özellikle oksijende durum hiç ama hiç iç açıcı değil, hala Marmara ilk 30 metresi hariç ciddi oksijen azlığı çeken, komada bir yer. Oksijen özellikle ilk 30 metreden sonra 'hipoksi eşiği' dediğimiz, bir balığın giremeyeceği seviyede düşük. Ardından 150-200 metreye eriştiğinizde neredeyse ölçmekte zorlandığımız, çok çok az seviyelerde oksijen var." dedi. Daha önce, özellikle Doğu Marmara'da 600 ila 800 metre bandındaki Akdeniz suyunun Marmara'ya az da olsa bir nefes verdiğini ve oksijen değerlerini bir nebze de olsa artırdığını belirten Yücel, son seferde buna rastlamadıklarını, denizlerdeki ısınmanın bu sonucu doğurmuş olabileceğini ifade etti. Önceki yıllara göre Marmara Denizi'nin çok fazla ısınıp yorulduğunu, mayıs sonu itibarıyla da alg patlamalarıyla sistemin hırpalandığını dile getiren Yücel, "Geçen yılki seferimizde eylül ayında ölçtüğümüz yaz sonu değerlerini şimdiden ölçmüşüz ve geçmişiz bile. Yaz süresince bunun artacağını düşünüyoruz. Deniz suyu sıcaklıkları bu yıl rekorlar kırdı. Temmuz, ağustos, eylül aylarında bu rekorların yenilenmesi olası. Şimdiden Doğu Marmara'da deniz suyu sıcaklığını 26, İzmit Körfezi'nde 27 derece ölçtük ki bu bölgelerde son 40 yılın ortalaması 24-25 derecelerdir." diye konuştu. Deniz suyu sıcaklığındaki artışın daha az oksijen çözülebilmesine ve kirlilik artışına neden olduğunu aktaran Yücel, sıcaklık, oksijensizleşme ve kirliliğin kısır bir döngü içinde birbirini beslediği tespitini paylaştı. Yücel kirliliğin boyutu hakkında şunları söyledi: "Özellikle son yıllarda çok yoğun veri topladığımız için çok net konuşabilirim. Marmara'da azot, fosfor kirliliği artarak devam ediyor, birikim devam ediyor, trendlerde azalmayı bırakın herhangi bir durma gözlemlemedik. Marmara'da çok ciddi bir biyolojik üretim hali sürmekte. Üretim değerleri Karadeniz'in 3-4 katı. Esas 3-4 hafta önceki biyolojik üretim patlamasını geride bıraktık, şimdi sistem nispeten yazla ilgili bir denge durumuna ulaştı. Marmara çok üretken, aşırı azot ve fosfor yüklü." MARMARA İÇİN YENİ TEHDİT: HİDROJEN SÜLFÜR Denizde oksijenin azaldığı noktada hayatın bittiği gibi bir algı bulunsa da tek hücreli yaşamın sürdüğünü, mikrobiyal canlıların solunum yapmaya devam ettiğini anlatan Yücel, söz konusu canlıların bu solunumu nitrat denilen, azotun oksijen bağlı formuyla yaptıkları bilgisini verdi. Doğu Marmara'da da 200 metreden sonra nitrat seviyelerinin düştüğüne ve oksijen azaldıkça nitratın da azalmaya başladığına değinen Yücel, termodinamik teoriye göre oksijen ve nitrat tükendiğinde mikrobiyal yaşamın sülfat soluyarak hidrojen sülfür gazı ortaya çıkaracağını işaret etti. MARMOD projesi sayesinde böyle bir trendi Doğu Marmara'da tespit ettiklerini vurgulayan Yücel, şu uyarılarda bulundu: "Bu bir felaket anlamına geliyor. Bu bütün besin sisteminin, besin ağının çökmesi demek. Hidrojen sülfürlü sular dipte birikmeye başladığı anda yavaş yavaş kötüleşmeyle beraber önlem alınmazsa yukarı doğru çıkacak. Bu, koku yapması, hidrojen sülfürlü suların kıyıya vurması demek. Üstteki 30 metrelik oksijenli suyla birleştiği zaman yeni müsilajımsı, göze hoş gelmeyen, halk sağlığı açısından müthiş tehdit oluşturan, balıkçılık için bambaşka tehdit oluşturan, turizmi çökertecek bir fenomen olacak. Hidrojen sülfür İzmit Körfezi dışında, Marmara'da henüz yok, henüz oluşuma başlamadı ama son 3 yıldaki gidişat sürerse, önümüzdeki 4 ya da 5 yıl içerisinde Doğu Marmara'daki nitratın tükeneceğini biz MARMOD verileriyle görüyoruz." Marmara'nın sorununun azot ve fosfor yükü olduğunu hatırlatan Yücel, bu yükün önemli bir kısmının tarımsal girdiler ve şehirlerin arıtılmamış, az arıtılmış veya en ileri seviyede arıtılmamış atık sularının Marmara ile buluşmasından kaynaklandığını, acil olarak harekete geçilmesi gereken konuların başında da bu iki sorunun geldiği değerlendirmesini paylaştı.

Marmara Denizi: Sıcaklık, oksijensizleşme ve kirlilik sorunları Haber

Marmara Denizi: Sıcaklık, oksijensizleşme ve kirlilik sorunları

Marmara Denizi, Türkiye’nin en önemli iç denizlerinden biri olarak, hem ekosistem hem de ekonomik açıdan büyük öneme sahiptir. Ancak, son yıllarda bu bölgenin karşılaştığı çevresel sorunlar, denizin sağlığını ve ekosistem dengesini tehdit etmektedir. Marmara Denizi'nde sıcaklık artışı, oksijensizleşme ve kirlilik gibi sorunlar, ciddi ekolojik ve ekonomik sonuçlara yol açmaktadır. Sıcaklık Artışı Küresel ısınmanın etkisiyle Marmara Denizi'nde deniz suyu sıcaklıkları artmaktadır. Sıcaklık artışı, deniz ekosisteminin dengesini bozabilir ve deniz canlılarının yaşama koşullarını zorlaştırabilir. Sıcaklık artışı, özellikle balık türlerinin üreme ve göç davranışlarını etkileyebilir, bazı türlerin azalmasına veya yok olmasına neden olabilir. Ayrıca, sıcak su dalgaları, deniz tabanındaki oksijen seviyelerini etkileyebilir ve deniz yaşamını tehdit edebilir. Oksijensizleşme Marmara Denizi'nde oksijensizleşme (hipoksik alanlar) sorunu, deniz suyundaki düşük oksijen seviyeleri nedeniyle yaşanan bir diğer ciddi sorundur. Bu durum, genellikle organik maddelerin aşırı birikimi ve çürümesi sonucu oluşan yosun patlamaları ve alg çiçeklenmeleri ile ilişkilidir. Oksijensizleşme, deniz canlılarının hayatta kalmasını zorlaştırır ve deniz ekosisteminde ölü alanların oluşmasına neden olabilir. Bu, hem ekonomik hem de ekolojik kayıplara yol açar, çünkü balıkçılık ve diğer deniz kaynakları üzerinde doğrudan etkisi vardır. Kirlilik Marmara Denizi'nin kirlenmesi, çeşitli kaynaklardan gelen atıkların denize bırakılmasıyla ortaya çıkar. Sanayi atıkları, tarımsal kimyasallar, evsel atıklar ve deniz trafiği nedeniyle meydana gelen yağ ve kimyasal döküntüler, denizin kirliliğine neden olmaktadır. Bu kirleticiler, su kalitesini bozar, deniz canlılarının sağlığını tehdit eder ve biyoçeşitliliği azaltır. Ayrıca, kirli deniz suyu, insan sağlığını da etkileyebilir, çünkü kirli su, balık ve diğer deniz ürünleri aracılığıyla insanlara geçebilir. ÇÖZÜM VE ÖNERİLER Marmara Denizi’ndeki bu sorunlarla başa çıkabilmek için çeşitli önlemler alınmalıdır: Kirliliğin Azaltılması: Atık yönetimi ve arıtma sistemlerinin güçlendirilmesi, kirliliğin azaltılmasında önemli bir adımdır. Sanayi ve tarım alanlarından gelen kirleticilerin denize ulaşmasını önlemek için etkili düzenlemeler yapılmalıdır. Sıcaklık Artışına Karşı Önlemler: Küresel ısınmanın etkilerini azaltmak için sera gazı emisyonlarının kontrol altına alınması gerekmektedir. Ayrıca, deniz ekosistemlerinin korunması ve restore edilmesi için yerel ve ulusal çapta projeler geliştirilmelidir. Oksijensizleşmenin Önlenmesi: Oksijen seviyelerini korumak için organik madde yükünün azaltılması ve alg patlamalarının önlenmesi üzerine çalışmalar yapılmalıdır. Ayrıca, deniz tabanındaki oksijen seviyelerini izlemek ve bu konuda bilgi sağlamak önemlidir. Marmara Denizi'nin korunması, sadece bu bölgenin ekosistem sağlığı için değil, aynı zamanda bölgesel ve ulusal ekonomi için de kritik öneme sahiptir. Bilinçli yönetim ve etkin çözümler, denizin geleceği için büyük bir fark yaratabilir.

Marmara Denizi'nde deprem! Haber

Marmara Denizi'nde deprem!

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) Bölgesel Deprem-Tsunami İzleme Ve Değerlendirme Merkezi (BDTİM) sayfasında Marmara Denizi Erdek Körfezi'nde saat 18:04'te 2,3 büyüklüğünde deprem olduğu duyuruldu. Deprem zeminden 10.5 kilometre derinlikte meydana geldi.  DEPREM NEDİR? Deprem, yer kabuğunda ani olarak oluşan kırılmalar ve fay hatları hareketi sonucunda meydana gelen titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzünü sarsma olayıdır. Bu titreşimler, yeraltındaki fay hatlarının kırılması veya kayması ile oluşur. Depremler, kısa ve şiddetli sarsıntılardan uzun ve dalgalı sarsıntılara kadar değişen şekillerde olabilir. Depremlerin Ölçümü: Depremler, büyüklük ve şiddet olmak üzere iki farklı ölçekte ölçülür. Büyüklük: Depremin enerjisini ve fay hattındaki kırılmanın boyutunu gösterir. Richter ölçeği ile ölçülür. Büyüklük 3'ten 8'e kadar değişen değerlere sahiptir. Her bir tam sayısal artış, sismik dalgaların genliğinde ve salınım enerjisinde yaklaşık 31 kat artış anlamına gelir. Şiddet: Depremin yeryüzünde hissedilen etkisini ve yıkıcılığını gösterir. Mercalli ölçeği ile ölçülür. Şiddet 1'den 12'ye kadar değişen değerlere sahiptir. Depremlerin Türleri: Depremler, fay hatlarının kırılma şekillerine ve konumlarına göre farklı türlere ayrılır. En yaygın deprem türleri şunlardır: Tektonik Depremler: Yer kabuğundaki fay hatlarının kırılması veya kayması sonucunda meydana gelen en yaygın deprem türüdür. Volkanik Depremler: Yanardağ patlamaları ile ilişkili olan depremlerdir. Çökme Depremler: Yeraltındaki su veya petrol yataklarının boşaltılması sonucunda yer kabuğunun çökmesi ile meydana gelen depremlerdir. Patlama Depremler: Yeraltında mağaraların çökmesi veya gaz patlamaları sonucunda meydana gelen küçük çaplı depremlerdir. Depremlerin Etkileri: Depremler, binaların yıkılmasına, can kaybına ve yaralanmalara, yolların ve köprülerin hasar görmesine, yangınlara ve tsunamilere neden olabilir. Depremlerin etkileri, depremin büyüklüğüne, şiddetine, yeraltındaki derinliğine ve meydana geldiği yere bağlı olarak değişir. Depremlere Hazırlık: Depremlere karşı önceden hazırlıklı olmak, can kaybını ve yaralanmaları en aza indirmek için çok önemlidir. Depremlere hazırlık için yapılabilecek bazı şeyler şunlardır: Deprem çantası hazırlamak: İlk yardım çantası, yiyecek, su, battaniye, radyo ve el feneri gibi acil durumlarda ihtiyaç duyulabilecek malzemelerin yer aldığı bir çanta hazırlamak. Ev ve işyerinin depreme dayanıklı hale getirilmesi: Binaların sağlamlığını kontrol ettirmek, deprem esnasında yıkılma riski yüksek olan eşyaları sabitlemek. Acil durum planı oluşturmak: Deprem esnasında ne yapılması gerektiğine dair bir plan oluşturmak ve tüm aile bireylerinin bu plandan haberdar olmasını sağlamak. Deprem tatbikatlarına katılmak: Deprem esnasında nasıl davranılması gerektiğini öğrenmek için düzenlenen tatbikatlara katılmak.

Marmara Denizi’nde en büyük tehlike kirlilik Haber

Marmara Denizi’nde en büyük tehlike kirlilik

Bursa Teknik Üniversitesinde görevli Prof. Dr. Mete Yılmaz, sorularımızı yanıtladı.  Prof. Dr. Mete Yılmaz,  Marmara Denizi’ne atılan atıklar arıtımdan geçirilerek denize bırakılırsa, Marmara Denizi’nin Karadeniz ve Akdeniz’den gelen su girdileri ile kısa sürede kendini toparlayacağını belirten  Bursa Teknik Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. Mete Yılmaz, “Şu anda Marmara Denizi’nde yine bir müsilaj tehdidi bulunuyor. 2021-2022’de görülen kadar bir müsilaj oluşumu yok. Fakat müsilajı oluşturabilecek potansiyel Marmara Denizi’nde her zaman mevcut. Bilindiği gibi müsilaj oluşumunda en büyük etken iklim değişikliğinden kaynaklı suların ısınması, bununla beraber denizin içerisinde oksijen oranının çok düşük oranda seyretmesi müsilaj oluşumunu tetiklediği düşünülen başlıca faktörlerden bir tanesi bunun yanı sıra Marmara Denizi’nde ki kirlilikte tabi ki oldukça etkili. Marmara Denizi’ne ciddi miktarda fosfor ve azot girdisi var bu da müsilaj oluşumunu tetikleyebiliyor. İklim değişikliğinden kaynaklı sıcaklık ve oksijen oranı çok kontrol edilebilir faktörler değil ama kirlilik bizler tarafından kontrol edilebilecek faktörlerden bir tanesi dolayısıyla şu an odaklanılması gereken nokta Marmara Denizi’ne kıyı şehirlerden gelen evsel ve endüstriyel bütün atıkların ileri düzeyde arıtılarak Marmara Denizi’ne verilmesi gerekiyor. Bu henüz tam istenilen düzeyde yapılamadığı için Marmara Denizi’nde müsilaj tehdidi hala devam ediyor. Şu anda Marmara’da 2021-2022 yıllarındaki gibi bir müsilaj yok. Zaman zaman köpük oluşumları olabiliyor. Su da renk değişimi olabiliyor. Bunlar yine kirlilik kaynaklı olarak artan aşırı derecede çoğalan mikro alglerden diğer bir ifade ile Fitoplankton (mikroalg) kaynaklanıyor. Fitoplanktonun çoğalması da müsilaj olmasa bile kirlilikle yani Motivikasyon (deniz kirliliği) alakalı bir durum. Bunlar çoğaldığı zaman,  bozuşmaları çoğaltarak suyun oksijensiz kalmasını sağlıyorlar. Ayrıca bazı türleri ciddi miktarda tehlike de oluşturabiliyor. Dolayısıyla hem sucu hayvan sağlığı için hem de insan sağlığı için bir risk oluşturabiliyor.Ayrıca müsilajın oluşumunu tetikleyen şeylerden bir tanesi de alg çoğalmaları bazı türlerin müsilaj oluşumuna katkı sağladığını biliyoruz. Bizim yapmamız gereken en temel işlem Marmara Denizi’ne gelen kirliliği azaltmak. Kontrol edebileceğimiz en temel faktör bu şu anda. 2021 yılında müsilajın en yoğun olduğu zamanda balık avcılığı yapılamıyordu. Balık oranları ciddi oranda azalmıştı. Zemin tamamen müsilaj ile kaplanmıştı ve zeminde yaşayan sucul canlılar yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Burada hem denizel bitkiler hem de denizel canlılar etkilenmişti. Dolayısıyla müsilaj yine aynı şekilde gerçekleşirse biyoçeşitliliği ciddi biçimde etkileyecektir. Şu anda öyle bir durum yok. Ama bunun oluşma potansiyeli her zaman mevcut. Denizimizdeki kirlilik arttıkça bu oksijen seviyesindeki azalmayı yaşayacağız. Kirliliği azaltmaya başladıktan sonra bu oksijen seviyesi kategori olarak artacaktır.Denizde oksijen seviyesinin az olması sucul canlıların orada yaşamasının mümkün olmadığı anlamına geliyor. 2021 yılında faaliyete giren Marmara Eylem Planı halen devam ediyor. Birçok adımıda gerçekleştirildi. Hala kontrol ve denetimleri yapılıyor ama burada yine dönüp dolaşıp geldiğimiz nokta Marmara Denizi’ne giren evsel atıkların ve endüstriyel atıkların ileri arıtma tesislerinden geçirilerek Marmara Denizi’ne verilmesi gerekiyor. Ve bu da çok ciddi bir yatırım gerektiriyor. Günümüz ekonomik şartlarında böyle bir yatırımı yapmak çok kolay değil ama Çevre Bakanlığı bunun üzerine çalışıyor. Özellikle bu eylem planını da takip ediyor. İleri düzeyde arıtım yapılmaya başlandıktan sonra Marmara Denizi’ndeki kirlilik seviyesi hızlı bir şekilde azalacak ve Marmara Denizi kendini yenilemeye başlayacaktır.” şeklinde konuştu. “ARITIM SİSTEMİ DÜZELTEBİLİR” İklim krizine bağlı sıcaklıkların artmasıyla Kızıldeniz’den gelen istilacı türlerin denizlerimizde gözlenmeye başlandığının altını çizen Prof. Dr. Mete Yılmaz,  “İstilacı canlı türleri bizim yerel canlı türlerimizin yerine geçerek bazen tehlikeli sonuçlar doğurabiliyor. Balon balığı gibi daha pek çok tür sayılabilir. Denizlerin ısınmasıyla daha önce denizlerimizde görülmeyen mikroorganizmalar denizlerde renklenmelere sebep olabiliyor. Ve burada bir yerleşim yeri kazanıp çoğalabiliyorlar.  İklim değişikliği ile beraber bu tür algleri daha sık görebiliriz.  Bu tür canlılar sıcak ortamlarda yaşamlarını sürdürüyor. Dolayısıyla istilacı canlı türleri bizim denizlerimizde çoğalarak ekosisteme zarar verecek. Ayrıca bozuşmaları esnasında sudaki oksijeni tüketerek denizde yaşayan canlılar için tehlike oluşturuyor. Sıcaklık bu şekilde artmaya devam ederse daha fazla istilacı tür görmeye başlayacağız.  Gelen istilacı türler yerel canlı türleri egale edebilecek. Bu gibi şeylere hazır olmalıyız. İklim değişimi, sıcaklık değişimini kısa vadede kontrol edemeyebiliriz. Ama istilacı canlı türlerinin denizlerimize gelmesini engelleyebilecek ve çoğalmasının önüne geçecek önlemler alabiliriz.  İstilacı türlerin denizlerimizi işgal etmesini engellemek için denizlerdeki kirliliği önlememiz gerekiyor. İlk başta yapılması gereken şey ileri arıtım tesislerinin tüm Marmara’ya yayılması gerekiyor. Özellikler İstanbul’da yaygın hale getirilmesi gerekiyor. Ama bunlar çok ciddi yatırımlar gerektiriyor. Çevre Bakanlığının da bu konuda planlamaları var. Bu arıtım tesisleri devreye girdikten sonra belki aylar için en geç bir yıl içinde Marmara Denizi kendini toparlamaya başlayacak. Marmara Denizi’ni yeniden eski haline getirebilmek için en önemli şey Marmara Denizi’ndeki evsel ve endüstriyel kirletici kaynakların azaltılması gerekiyor. Burada da devreye arıtım tesisleri giriyor. Ayrıca tarımsal alanlardan da Marmara Denizi’ne ciddi miktarda fosfor ve azot girdisi var. Bunlar Susurluk havzasından derelere, nehirlere karışarak Marmara Denizi’ne ulaşıyor. İyi bir tarım uygulaması devreye girerse, bilinçli bir şekilde gübre kullanılırsa, daha bilinçli bir şekilde sulama yapılırsa. Bu tür tarım kaynaklı kirleticileri de azaltabileceğiz. Bunların hepsinin bütün bir şekilde takip edilmesi gerekiyor. Gerekli çalışmalar ve denetimler gerçekleştirilirse Marmara Denizi kısa sürede kendini düzenler.” dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.