Hava Durumu

Sıfatlara hapsedilmiş insanlar

Yazının Giriş Tarihi: 14.05.2022 07:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.05.2022 05:59

Engelli, özürlü, yarım, sakat, hasta…

Siz bu kelimelerle gerçek manada hiç tanıştınız mı? Yoksa sadece içi boş bir kelime olarak mı var hayatınızda?

20’li yaşlarımın başlarında artık “özürlü” “sakat” “çürük” yerine “engelli” kelimesinin kullanımı yaygınlaşmıştı.

Engelli, doğuştan ve sonradan meydana gelen hastalıklar sebebiyle fiziksel, bilişsel ya da ruhsal farklılıklara verilen bir isimdir. Bu arada bu tanım bana ait. Çünkü birbirinin yerine kullanılan bu kelimelerin gerçek anlamına ulaşabilmek mümkün değil. Yıllar içinde kelimeler yumuşatılmaya çalışılmış ancak başarılı olunamamış.

Özel gereksinimli bireyler tanımlaması son yıllarda daha doğru bir tanım olarak çıkıyor karşımıza

Peki kelimeler değişse de bakış açısı değişiyor mu engellilere karşı? İşte bu gerçekten tartışılır.

İlkokul yıllarımda çocukların ne kadar acımasız olabileceklerine şahit olmuştum. Ben de çocuktum ama başka çocuklar gibi değildim. Çocuklar “spastik, özürlü, sakat ve gerizekalı” kelimelerini bir hakaret olarak kullanıyorlardı.' Spastik misin oğlum?  Gerizekalı mısın? Özürlüye bak ! Sakat gibi yürüyor!'

Nereden öğreniyorlardı bu kelimeleri?  Nasıl bu kadar acımasız oluyorlardı? Çocuk aklım bu kelimelerin tam anlamını bilmiyor olsa da bu durumdan rahatsızdı. Zamanla bu kelimelerin ne anlama geldiğini öğrendim. Bu kelimeler sanki bir sıfat gibi insanların üzerine yapışıyordu hem de bu sıfatlara sahip olmayı isterler miydi acaba?

Engellilere karşı hep duyarlı olmaya çalıştım hayatım boyunca. Farkındalık seviyem yüksek ve bilinçli bir bireydim. Örneğin bir birey özel diye onu soru yağmuruna tutmadım hiçbir zaman. Başına ne geldi, nasıl geldi, tedavisi var mı, yoksa ne yapacaksın gibi sorular, boş sorulardı bana göre. 18 yaşımdan sonra çevremdeki bir çok engelli (!) derneğine üye oldum. Bir şeyler yapmak istiyordum ama ne yapacağım konusunda dar bir bakış açısına sahiptim.

Öğretmen oldum ve işte o zaman yapabileceklerimi daha net bir şekilde gördüm. Ben öğretmendim, gelecek nesiller benim eserim olacaktı. Öyleyse öğrencilerimi farkındalık seviyesi yüksek bireyler olarak yetiştirebilirdim. Çocukluğumda, etrafımdaki çocukların kullandığı o çirkin hakaret kelimelerinin hakaret anlamı taşımadığını anlattım öğrencilerime. Koca koca harflerle panoya yazdık “ engelli, özürlü, sakat,  geri zekalı, otistik, spastik” gibi kelimeler hakaret etmek için kullanılamaz diye. Ne acı değil mi? 

Herkesin kullandığı ama hiç kimsenin yürekten inanmadığı bir cümle var: “ Hepimiz engelli adayıyız.” Engelliler haftasında ya da engelliler gününde ya da bir engelli gördüğümüzde inanmış gibi yaparız bu cümleye. Empati yapıyormuş gibi davranırız ama 5-10 saniyeden fazla düşünmeyiz bu konuda. Belki içimizden engellilere acırız belki de yanımızdan geçtiklerinde başımızı başka tarafa çeviririz. Düşüncesiz isek vah vah Allah şifa versin deriz hem de onların duyacağı bir ses tonuyla. Kendimizi hayır duası ettiğimiz için iyi bir insan sayarız.

2 sene evvel annem çok ağır bir felç geçirdi. Yoğun bakımda onu ilk gördüğümde aklıma asla engelli bir birey olacağı gelmemişti. Ama elime %92 engelli raporunu aldığım gün anlamıştım. Artık engelli kelimesi hayatımda bambaşka bir boyutta yer alacaktı. Canınızdan can olan birinin engelli statüsünde yer alması hiçbir şeye benzemiyordu. O güne kadar en yakın arkadaşlarımın ve sevdiklerimin engelli kardeş ya da çocuklarıyla tanışmış ya da engelli birçok öğrenciyle bir arada bulunmuştum. Birkaç eğitime katılıp sertifika bile almıştım. Ama alınan hiç sertifikanın tecrübenin yerini tutmadığını bir kez daha anlamıştım gencecik yaşımda.

Merhametli insanlara rast geldiğim kadar acımasız insanlarla da karşılaştım 2 sene boyunca. Kimi zaman hıçkıra hıçkıra ağladım merhametsiz insanların yaptıklarına, kimi zaman ise avazım çıktığı kadar haklılığımı savundum tüm çaresizliğime rağmen.

Engellilik hiçbir kelimeye sığmayacak bir tanım taşır benim nezdimde.

Ama onları dünyaya sığdıramayanlar olarak asıl engelliler bizizdir aslında. Engelli kelimesi bile kendi içinde engel taşır ama engelli, öyle olmak istediği için mi engellidir yoksa onu engelleyenler mi vardır?

2 senem bu ve bunun gibi soruları çokça düşünerek geçti ama en çok da yaşadıklarım karşısında dehşete kapılıyordum. Rampası olmayan kaldırımlar , asansörü olmayan binalar, engelli tuvaleti olmayan yerler bir yana  engellilerin önceliği olduğu halde sonraya bırakıldığını gördü bu gözler.

Halbuki bu kadar zor olmamalıydı bazı şeyler. Mış gibi değil gerçekten empati yaparak aşılabilirdi zorluklar. Binalar, sokaklar, caddeler, toplu taşıma araçları kısacası insanların kullandığı her yer engellilere uygun tasarlanabilir ya da ufak ilavelerle engellilere uygun hale getirilebilirdi. Ama getirilmiyordu işte.

Peki biz ne yapabiliriz? Engelli bir birey gördüğümüzde yüzümüze acıyan bir ifade takınarak değil samimiyetle yardıma ihtiyacı olup olmadığını sorabiliriz. Çıkılması zor yokuşlarda tekerlekli sandalyeyi itebilir, trafik lambalarında karşıya geçme konusunda yardım edebiliriz. Engelli tuvaletlerini kullanmayı bırakıp ihtiyacımız yokken asansör kullanmaktan vazgeçip onların beklememesini sağlayabiliriz. Yeterince zor olan hayatlarına bir nebze kolaylık sağlayabiliriz.

Çocuklarımızı, kardeşlerimizi, arkadaşlarımızı bu konuda duyarlı olmaya davet edebilir. Kendi davranışlarımızla onlara örnek olabiliriz.

Değerli okuyucu, engellilik normaldir. Normal olmayan bizim onlara karşı tavırlarımızdır. Ya onları yok sayıyor ya da tam tersi samimiyetsiz bir ilgiye boğuyoruz.

Esas olan empati bu hayatta. Sayfalarca yazıp çizsek de tek bir kelimeyle aşılabilir her şey.

Empati. Siz olsanız kendinize nasıl davranılmasını isterdiniz?

İnsanları belli sıfatlara, kelimelere hapsetmediğimiz günlere…

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.