Hava Durumu

Zekeriya Birkan Adalet Bakan Yardımcısı...

Yazının Giriş Tarihi: 09.07.2019 07:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 09.07.2019 07:00

Biz Bursalılar olarak hep Ankara'da iyi bürokratlarımızın olmayışından şikayetçi olmuşuzdur.

Zaman, zaman istisnalar olsa da bu gerçek hep vardı.

Dün itibari ile Avukat Zekeriya Birkan'ın Adalet Bakan Yardımcılığına atanması tüm Bursa çevrelerince çok olumlu karşılandı.

2012 yılında bir dönem Bursa Baro Başkanlığı yapması ile Bursa sosyal hayatına verdiği katkılar ile tanımaya başladık kendisini.

25 ve 26. dönem AK Parti Bursa Milletvekilliği yapan Birkan, 1980'li yıllardan itibaren Bursa'nın sosyal hayatının içinde oldukça başarılı faaliyetlerde bulunmuştur.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi yıllarında Millî Gençlik Vakfı bünyesinde çalışmalar yürüttü. MGV hukuk bülteni yayın yönetmenliğinde bulundu.

Bursa'da Refah Partisi ile siyasi hayatına başlayan Zekeriya Birkan, hukuki araştırmalar derneğinin Bursa Şube Temsilciliği, Bursa Şubesi kurucu Başkanlığı ve Genel Merkez Yönetim Kur. üyeliğinde bulundu. MÜSİAD ve Bursa MAZLUMDER üyeliği, Fazilet Partisi Nilüfer Kurucu İlçe Başkanlığı yaptı. 1999 Yerel Seçimlerinde Nilüfer İlçesinde Belediye Başkan Adayı olarak seçimleri katıldı.

Benim kişisel tanışıklığım ise Refah Partisi'nde siyaset yaptığım yıllara dayanır.

Çalışkan, Bursa sevdalısı olarak bildiğim Zekeriya Birkan'ın Bursa'ya bundan sonra da çok büyük katkılarının olacağının düşünüyorum.

Başarılı olacaktır.

Allah yardımcısı olsun, bütün Bursalıların Ankara'da artık önemli bir bürokratları vardır diyebilirim.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

KÜLTÜREL HEZEYAN...

Aile yapımız batı toplumları içerisinde en sağlam temellere dayandığı için, Avrupalı Tanzimat'tan bugün Türk toplumundaki aile değerlerine kast edecek uygulamalar yapmaktadır.

En büyük tehdit Türk aile yapısının hedef alınması tehdididir.

Son on yılda boşanmalar, cinsel "sapkınlıklar" ayyuka çıktı.

Genç kuşak, toplumsal değerlerimizi maalesef terk ediyor ve toplum yeni bir yapılanmaya doğru son on yılda daha fazla yol almaya başladı.

Ne olacak bu halimiz?

Yeni yapılanma; bizim kültürümüz ile beraber mi olgunlaşacak yoksa tamamen farklı bize uzak, bize yabancılaşan gençlik veya nesil mi oluşturacak?

Maddi ulaşılabilirlik, manevi uzaklaştırılmayı mı getirecek?

Gençlerimizle, hiç mi bir arada olamayacağız?

Erkek evlatlarımızla arkadaş gibi olurken, kız evlatlarımızı "cendereye"mi sokacağız? Yani manevi baskı ile sadece basit bir "namusluluk" ile kızları ne kadar yanımızda tutabiliriz?

Erkek evlatlarla, baba-oğul samimiyetini çoktan aşan toplumsal" hezeyan yaşamaktayız."

Baba-oğul samimiyeti; yeni tarifle "biz arkadaş gibiyiz" uydurması sonucu, suni yapılanmalarla adeta "terbiye" sınarlarının aşıp, "karı-kız muhabbetine" kadar uzanırken; "haya" sadece kız çocukları ile yaşanan bir olgu olarak mı kalacaktır?

Baba- oğul "aç gözlülük" olgusu ile; babanın geçmişte yaşayamadığı,("haya" gereği) olguları oğlu sayesinde yaşmaya başlamıştır maalesef.

Üzgünüm; baba- oğul ilişkisi özellikle "bizim sokakta" biraz yanlış uygulanmaktadır. Bu uygulama ile "kontrol mekanizmasını oluşturacak" bir önceki nesil ile beraber yaşanmadığı için, "baba'nın açlığı, oğlun özgürlüğünü" kullanır hal almıştır.

Toplumun kültürel yıkımını da bu noktalar oluşturmaktadır!

"Bizim sokağın" takımında oluşan sonradan görme ulaşılabilirlik, aslında "sahip olduğunun kültürüne sahip olamamak" olarak ortaya çıkmaktadır.

Üzgünüm!

Günümüzde, "bizim sokağın insanı" özellikle seküler anlamda her şeye sahip olabilmekte ve çok hızlı bir şekilde, bunu tüketilebilir bir "meta" haline getirmiştir!

Özellikle gidip, görüp ve yaşadığı Batılı Yaşam tarzını; onunla aynı, birebir yaşamak özentisi, arada bir namaz kılmayla veya sadece moda gereği "cumaya giderek" manevi havaya sokulabilmektedir.

Üzgünüm!

Kültürsüzlük görmemişliği bu olsa gerek!

SAHİP OLDUĞUNUN KÜLTÜRÜNE SAHİP OLAMAMAKTIR SORUN.

Sahip olduklarını kendi toplumsal kültürünü yok sayarak yaşarsan, toplumsal yıkım yaşamak kaçınılmazdır.

Son on yılda her şeye sahip olduk, ama bir o kadarda çok hızlı bir kültürel hezeyan yaşar olduk.

Cinsel sapkınlıklar arttı, kız-erkek ilişkisinde batının değer yargılarının harfiyen ölçüsüzce yaşar olduk.

Bu mudur özgürlük?

Böyle giderse toplumumuz kimliksizleşerek, kültürel boşlukta sürüklenir olacağız.

 Batılıların korktukları "Türk aile yapısı" böyle giderse yok olacaktır. Sadece "hakim güçler tarafından güdülen" canlı güruhlardan ibaret kalacağız.

Güçlü medya, köklü bir eğitim sistemi ve modern çağın gereçleriyle donatılmış toplumu kendi değerlerimiz ile güçlü kılacak şeyler geliştirmeliyiz.

Bu uğurda hayati adımlar atılmaz ise vay halimize!

"Medyası güdümlü, özgürlükleri özentili, ruhunu ve ruh köklerini kaybetmiş" tarifine uygun bir toplum haline geldik.

Değerlerinden verdiği ödünlerle topluma yaranmak dönemi bitmelidir!

Millet olarak, iktidarı muhalefeti olarak bu tehlike etrafında kenetlenmeliyiz.

Yusuf Kaplan Hoca çok güzel bir tespitte bulunmuş:

"Ortalık fitne-fesatçı kaynıyor ve yalakadan geçilmiyor. Fitne-fesatçılara dikkat edilmediği ve yalakalara prim verildiği sürece, önce AK Parti, sonra da Türkiye, çok büyük bir felaketin, çıkmaz sokağının eşiğine sürüklenir."

Toplumsal fabrika ayarlarımızı gözden geçirip, ruh köklerimiz yaşatmalıyız.

Çok mu zor?

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.