Bazı sokaklara girince o sokakta daha önce yaşayanların izleri oraya o kadar siner ki istemsizce etkilenirsiniz. Sözler kelimeler duvarlara işlenir sanki adını koyamadığım bir şeyler hissediyorum diye mırıldanır insan. Üftade tekkesinin her yanı farklı farklı hissettiriyor diyebilirim. Çilehanesi, bahçesi, caminin içi, dekorlar besbelli hepsinin farklı farklı hikayesi var.
Yüzyıllar boyu dergaha çok farklı bölgelerden, ülkelerden çok değişik mezheplerde meşreplerden insanlar gelerek dini hayatın en derin noktalarında vecdi ve coşku dolu atmosferi teneffüs etmişler. Talebelerinden biri olan ilmi ve dünyevi makamı en bilindik olan Aziz Mahmut Hüdayi Hz.‘nin de yolu bu dergahtan geçmiş.
Aziz Mahmut Hüdayi Hz. ciddi bir ilim tahsilinin yanında tasavvufa olan ilgisi gençlik dönemlerinde başlamıştı. Bursa kadısı olarak göreve geldiğinde karşılaştığı bir davanın izini sürerken Üftade Hz. varlığından haberdar olmuştu. Aldığı eğitime güveni ve kadılık makamının getirdiği eminlikle Üftade Hz. huzuruna gitmekte zorlanıyordu. Gördüğü eğitimlerle aklını eğittiğini düşünüyordu, kalbindeki eksikliği ise aklıyla bir türlü tamamlayamıyordu. Nitekim Allah dostlarının bulunduğu meclise gitmeye karar verdi. Aklının karışıklığı kalbinin boşluğuyla yola düştü. Atıyla belirli bir menzile kadar geldi, bir yerden sonra atı Uludağ’ın eteklerindeki kayalara takıldı. Sert kayalar atıyla ilerlemesine izin vermedi. Aslında zihni onu bire yere taşımıştı, hem zihniyle hem de atıyla ilerleyemediği noktaya gelmişti. Dönüm noktasındaydı, tam orada seçim yapmak zorunda kaldı ve kalbi eşlik etti ona kalbinin sesi dergaha doğru ilerlemesi yönündeydi.
Üftade Hz. kapıda karşıladı; kadı efendiye hoş geldin kadı efendi dedikten sonra,
“Ey kadı efendi! Sen varlık sahibisin, biz yokluk kapısının kuluyuz. Senin ilmin, malın, mülkün, şanın ve şöhret dolu bir dünyan var. Bu halde ikimizin bir araya gelmesi mümkün mü? Atın bile gelmek istemedi buraya ayakları kayalara saplanmadı mı?”
Aziz Mahmut Hüdayi Hz. atını yolda bıraktığı gibi şanını ve şöhretini bırakması gerekiyordu. Artık bir karar vermeli ve o yolda yürümeye gayret etmeliydi. Üftade Hz. kadı efendiyi dergaha kabul edecekti ama gerçekleştirmesi zor görevi de ona verecekti. Kadı kaftanıyla Bursa sokaklarında ciğer satacaktı. Bir gün önce makamının vermiş olduğu ağırlıkla etrafında insanlar pervane olurken şuan elinde ciğer sırtında kadı kaftanı ile Bursa sokaklarında ciğer satıyordu. “Ciğerci” diye bağırmak gücüne gidiyordu. Makamı elinden alınmıştı. Emrinde insanlar, parası, mülkü yoktu. “Hiç” olmaya adım atmıştı ve artık derviş Mahmut olmuştu. Belirli bir mevkiye sahip olup kendi rızasıyla bırakan kadı efendi 3 yıl boyunca çeşitli görevlerle dergahta bulundu ve Üftade Hz. hizmetine destek oldu.
Biz istesekte istemesekte olağan akış bize bırakmayı öğretiyor. Eğer bırakmakta zorlanıyorsak bireysel yaşadığımız olaylar ya da kolektif olarak yaşananlar; doğa olayları, salgınlar bize teslim olmayı öğretiyor. Bırakmayı öğrenirken gerek kariyerimizle gerek en yakınlarımızla da sınanıyoruz. Bedenimizle de sınandığımız oluyor. Bedenimizi o kadar çok yere yetiştirmeye çalışıyoruz ki her şeye hakim olacağımızı düşünürken hastalık baş gösteriyor. Bedenimizi biz yönetiyoruz ama ona bile hakim olmadığımızı öğreniyoruz. Nitekim insan bebeklikten başlayan hayat yolculuğunda her dönemini geride bırakarak bedenindeki değişimleri yaşayıp ruhunu da olgunlaştırıyor ya da olgunlaşmasına izin vermeyip direnip yerinde sayıyor. Beden yaş alıp olgunlaşsa da ruh olgunlaşmadan göç vakti geliyor.
Hızır Dede’den süzülen kadim bilgiler Allah’a aşık Üftade Hz. İle birleşip olgunlaşan düşünceler Aziz Mahmut Hüdayi Hz.’lerinde meyvelerini veriyor. Yazılan kitaplar, şiirler, yetişen talebelerle İstanbul’u bir kandil gibi aydınlatıyor. Şuan ki sistemi; Hoca Ahmed Yesevi’nin şiiriyle tarif etmek istiyorum. Hiçlikten var olmaya çalışan kadim insanlar ve kendilerini efendi gören taraftar toplayan hocalar, şifacılar...
Durmaz keramet satar
Ahir zaman şeyhleri
Her gün battıkça batar
Ahir zaman şeyhleri
Farzı geriye atar
Nafile oruç tutar
Dini parayla satar
Beline kuşak bağlar
Sözleri yürek dağlar
Para toplarken ağlar
Ağlaması göz boyar
Başına sarık sarar
Kendine mürit arar
İlmi yok neye yarar
Ahir zaman şeyhleri -Hoca Ahmed Yesevi
Neredeyse bin yıl önce yazılmış bir şiir sistem aynı sadece değişen teknoloji insanda aynı yerde saymaya ya da uyanmaya devam ediyor. Para ile şifa dağıtan bugünün şifacılarına da gelsin bu şiir... Onlar da enerji, alan temizliği, bilinçaltı, spiritüel derken karışık olan kafamızı yerle yeksan ediyor. Arayış içinde olan bizlere nasıl tohumlar ekiyor kim bilir? İhraç edilen ritüellerin ardındaki niyet pek olumlu değil, dillerinden bal akanların kalpleri zehir saçıyor. İnsanlara ticari bir ürün gibi bakan bir sektör. İnancını değerlerini köksüzleştirmeye çalışan bir sistem.
Ancak şunu söyleyebilirim ki bırakmak ve azalmak en kadim öğreti. Aziz Mahmut Hüdayi Hz. bırakarak doldurdu kalbinin boşluklarını ve birçok kapıyı kapatmış gibi görsek de manevi kapılarını açtı. Sizlerin de maddi ve manevi kapılarınız kapanmış olabilir; iş yeri ya da bir dostluk... Hatta bilerek ve isteyerek lüzumsuz kapılarınızı kapatın. Kapanmayan lüzumsuz kapılar çekici sözlerle sizi sadece oyalar, bağımlı tutmaya çalışır. Unutmayın; bir kapı bilinçli ya da kendiliğinden kapandıysa, sizin için başka bir kapı mutlaka açılır. Aziz Mahmut Hüdayi Hz. İçin açılan manevi kapılar bizler için de açılsın. Keyifli hafta sonları dilerim.