Hava Durumu

Ülkemizin bitmeyen sorunları!

Yazının Giriş Tarihi: 26.03.2021 07:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.03.2021 07:30

Mantıken bir yerde sorunlar mütemadiyen tekerrür ediyor ve doğuyorsa orada temelde bazı şeylerin teşrih masasına konulmadığını gösterir.

Şimdi üzerinde hepimizin hemfikir olduğu, bazısı bir asrı aşkın mazisi olan problemlerin var olduğu, bir acı gerçektir.

Bu ülkede yaşayan ve hangi etnik kökenden olursa olsun kendisine ucu dokunan birçok "kanunlar, düzenlemeler, uygulamalar" var. Ekonomiden tutunuz, ta yaşam hakkına, kadın haklarına, eğitim hakkına varıncaya kadar. Din, kültür, ibadet, İnanç, Milliyet, siyaset, düşünce, fikir..vs. haklarına varıncaya kadar. Az çok, lokal, genel olarak bu problemler toplum olarak ülkenin birliği, dirliği, kardeşliği, dayanışma ve tesanüdünün önünde maalesef bir büyük engel olarak duruyor. Bu hususta, birçok çözüm odaklı adım atılmasına rağmen, maalesef netice alınamamıştır. Bunun elbette ki birçok esbabı mucibesi vardır ve en önemli bir kısmı da hariçten bazı ellerin bunun çözümünü engellemesidir. Fakat bizim üzerinde durduğumuz husus, hariçten ziyade içerdeki fahiş hatalar ve engellemeler nelerdir, bunlara bakalım:

Evvelâ; bir hususta fikir birliğine varmak zorundayız: hasta olan her husus, her organ "teşrih masasına" yatırılmalıdır.

Saniyen; hastalıklı kısmın konuşulması demek, problemin çözümü için çok önemli bir adımın atılması demektir.

Salisen; Daha asrın başında Osmanlı döneminde, çıkan bazı ayaklanmalara karşı Bediüzzaman, Münazarat adlı kitabında, şu noktaya dikkat çekiyor. Belki bugünkü problemimizin çözümünde de yol gösterir diyerek alıntılıyorum:

"İşte, biliniz: Hükûmet hekim gibidir; millet hastadır. Farzediniz, ben şu çadırda oturmuş bir hekimim. Şu etraftaki her bir köyde, Allah etmesin, birer ayrı hastalık var.

Ben o hastalıkları teşhis etmemişim, hem de tâcizimi istemeyen müdâhenecilerden (dalkavuk), yalancılardan başka kimseyi görmemişim. Şu halde, şu köylere, tanımadığım bir hastalığa, görmediğim bir hastaya gönderdiğim reçetesiz; mîzansız bir ilâcı istimâl eden, acaba şifâ mı bulur veyahut ölür (mü)?"

Şimdi siz, müdaheneci, yalancı kelimelerin yerine; ekranları parsellemiş, batıdan beslenen, resmi şablon çerçevesinden olayları değerlendiren bir kısım etkin ve yetkin insanları koyarsanız, bu hastalık ve problem kronik olarak devam eder ve nitekim de ediyor.

Osmanlıdan beri bir ilet, bir virüs bünyemizi kemiriyor. Yukarıda bahsettiğim durumdan mütevellit bu vücut teşrih masasında maalesef dört dörtlük bir konsültasyona tabi tutulmuyor, engelleniyor. Ve bu nedenle de virüs ülkemizin kalkınmasına mani oluyor, bütün enerjimizi, ekonomimizi tüketiyor, medeniyet yarışında bizi geriye itiyor. (bir trilyon dolar telaffuz ediliyor).

Soru : Şimdi ekonomimizi ve enerjimizi boşa harcayan bu problemin çözülmesini, rakiplerimiz (AB, ABD, İSRAİL, RUSYA, İRAN...vb) isterler mi?

Yoksa yanlış tedavi ile hastayı daha da mı kötüleştirirler? Bugünkü Suriye ve Irak...vb. yerlere bakarak cevabını vicdanımızda arayalım.

Bizatihi milletin içine girmeden, sadece ekranları parselleyen toplum mühendislerinin reçeteleriyle hareket etmek çözüm müdür?

YİNE ASIRLIK KANGREN OLMUŞ BAZI SORUNLAR; Ayasofya'ın açılması, veyahut İstanbul Sözleşmesi'nin lağvı, Başörtüsü sorunun çözümü, Andımız, kılık kıyafet, Bayramlar ve törenler...vb. doğrudan (resmi ideolojiye rağmen) milletin istek ve talepleriyle çözüldüğünü de hatırlatmak isterim. Aksi halde "toplum mühendislerine" kalsaydı bu yara daha hayli bir zaman kanardı, değil mi?

Not: Burada, Erdoğan'ın yalnız kaldığına ve anlaşılamadığına inananlardanım.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.