Hiçbir felaket ve musibet yoktur ki, içinde Yahudi parmağı olmasın. Savaşlar ancak Yahudi bankerlerin yüzünden çıkar. Yahudiler hiçbir savaştan müteessir olmazlar. Yahudiler dünyayı birbirine karıştırarak ve kapıştırarak uzaktan seyretmeyi ve bu sırada külah kapmayı pek ziyade arzu ederler. Paraya tapan ve şahsi menfaatini toplumun menfaatine tercih eden bu kavim nerede faaliyet ve iktidar eylerse orada büyük bir sefalet ve musibetin yüz göstereceğine hükmetmelidir. Kendi istifadelerini diğer hemcinslerinin felaketinde arayan bu hilekar kavimle bunca peygamber denilen ‘zekiler’ ve ‘filozoflar’ uğraşmışlarda hiçbir şey yapamamışlardır….” İngiliz Misyoner Şefi Potinkers, Yahudiler hakkındaki teşhisini bu sözlerle ifade ediyor, ve hatta sonunda şu müthiş sözlerle adeta taşı gediğine koyuyor:
“Allah tarafından yeryüzünden bu elastiki kavim kaldırılmadıkça rahat ve sükun görmek imkanı olamaz. (Sömürü Ajanı İng. Misyonerleri. Sh:41)
Tevrat ve İncil’de ‘Peygamber katilleri’ olarak adlandırılan bu kavmin kullandığı en büyük silah “fitne”dir. Kur’an-ı Kerim de “fitne katlden daha eşeddir” denilerek, bu silahtan Müslümanları sakındırıyor.
Kur’an-ı Kerim’in, ehl-i kitab’a uymaktan, itaattan ve onlardan anlayış ve görüş almaktan Müslümanları men ettiğini görüyoruz. Onların fikir ve hilelerine dikkat çekiyor, onların ipi ile kuyuya girilmeyeceğini, onların sözlerine ve dış kalıplarına kanmaktan müminleri uyarıyor. Ve ‘onların kalplerinde hayra kabil hiçbir şeyin bulunmadığını ve hastalık (marazî) bulunduğunu, Allah’ın da bu hastalığı artırdığını’(Bakara) ayetler ifade ediyor.
Gerek ayetler ve gerekse de hadisler ve gerek geçmişte ve gerek günümüzde meydana gelen hadiseler gösteriyor ki; bu kavim kendi fıtratları gereği ifsatlarını herhalde Kıyamet vaktine kadar devam ettireceklerdir. Öyleyse bu fitnelere karşı özellikle Müslümanların son derece dikkatli olması gerekmektedir. Bu kavmin GDO’su bozuktur ve bu bozuk kavimden de insanlık dünyasına sadece ve sadece ‘fitne, fesat ve şer kıvılcımları çıkar’.
İblisin çocukları olan bu şeytanlar, bu lanetli kavimden kurtuluş çaresi olarak şu ilahi kelam bize korunma reçetesini şöyle sunuyor:
“Allah'a ve Resul'üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 46)
Şimdi şu ayetin perspektifinden kendimize baktığımızda; maalesef gerek fertler olarak ve gerekse de cemiyetler, cemaatler ve ülkeler olarak ne yazık ki birbirimiz ile çekişiyor, birbirimizin kuyusunu kazıyor, birbirimize düşmanca muamele ediyor, şiddetli ihtilaf ve inşikaklar içinde kıvranıp duruyoruz. Büyük bir felakete, helakete ve zillete doğru tam yol ilerliyoruz. Kendi akibetimizi, felaketimizi kendimiz hazırlıyoruz. Maalesef Müslüman toplumun ve ülkelerin tablosu budur.
Peki ayet ne diyordu; birbirinizle çekişmeyin, boğuşmayın omuz omuza verin, ittifak ve ittihat ediniz, tesanüd ve dayanışma içinde olunuz ki, ‘bünyan ül mersus’ yani ‘çelikten bir yapı, bir bünye’ meydana gelsin; işte böylelikle kendinizi, geleceğinizi, devletinizi korumuş olursunuz.
Efendim, kutsal kitabımızda, münafıklar hakkında pek çok fazla teşniatta bulunulmuş ve onlara karşı nasıl davranmamız gerektiği bize duyurulmuştur. Bu zalim, acımasız, haris ve mal/mülke tapan ve aynı zamanda peygamber katilleri (Barnabas incili) güruhun şerrinden korunmanın yegane yolu, bu ilahi ihtar ve ikazlar doğrultusunda hareket etmekten geçer. Aksi taktirde ikaz-ı ilahiyi dinlemediğimizden dolayı bu semavi ve arzi tokatları yemeye devam ederiz. Buradaki işin püf noktası; bizim ‘vahy-i İlahiyi’ dinlemememiz ve hatta aksine hareket etmemiz ve onları tek taraflı sevmemizdendir. Zira Allah Yahudileri ve Hristiyanları muhabbetten bizleri men ediyor:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. (Maide 51)
Şimdi bi kendi tavır ve davranışlarımıza bakalım; bir de ilahi kelamlara bakalım ve bugün İslam dünyası olarak şu ‘zelil, hakir ve acizlik’ tokatlarını hak ediyor muyuz? etmiyor muyuz? Kararı siz veriniz.
Haşa Allah vadinden, kararından vazgeçmez; Biz bu tavır ve davranışlarımızdan vaz geçmedikçe bu tokatları yemeğe devam edeceğiz. İnşallah bu ağır (zecr) tokatlar İslam dünyasını gaflet uykusundan uyandırmasını temenni edelim.
Oysa karşımızdaki düşman zihniyet ise; ağız dolusu kin ve taassubuyla Müslüman coğrafyada fitne ve şer tohumlarını ekmeye, devam etmektedir.
Bakınız şu söz bizim ne kadar teyakkuzda bulunmamızı gösteren acı bir gerçektir:
“Biz İngilizler’in müreffeh ve saadet içinde yaşamamız için, Müslümanların arasına nifak tohumlarını ekmemiz lazımdır.. Onların içinde ihtilaf kıvılcımlarını tutuşturmalıyız. Biz Osmanlı Devleti’nin her tarafına fitne sokarak, onu yıkacağız. Böyle yapmazsak, İngilizler gibi küçük bir millet, nasıl müreffeh olur? İşte Hempher, Lawrence, bunun içindir ki, İslâm dünyasını nifak ve fesat ateşine vermeden, onları tefrikaya sokmadan geri gelme!” (İng. ajan Mösyö Potinkers).