Hava Durumu

Ölüm tebdili mekandır!

Yazının Giriş Tarihi: 24.01.2020 07:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 24.01.2020 07:30

Her gün birileri bu dünya misafirhanesine teşrif ederken bir o kadarı da "misafirlik" süresini doldurup asıl memleketine, ebediyen hayat süreceği ahiret âlemine uğurlanmaktadır.

Bu hafta içinde üç dostumuzu uğurladık. Uzun yıllardır tanıdığım samimi bir Allah dostu olan Prof.Dr. Gürbüz Aksoy hocamızı rahmet-i rahmana uğurlarken, uzun yıllardır, maddi-manevi hizmetleri kendine dava edinmiş, muhterem Dr. Sabahattin Elçi ağabeyimin çocuğunun irtihal haberini aldık. Akabinde de Kore Gazisi amcam Hacı Şevket Albay'ın hayattan terhis haberini ulaştırdılar. Bütün bu haberler hayatın koşuşturması içinde GAFLETE dalan bizleri ikaz ediyor. Ve bu dünyada misafir olduğumuzu hatırlatıyor: 

"Misafir olan kimse, beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza bu fani dünyadan da çıkacaksın. Öyle ise, aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu Mucidine feda et; mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın."

" Ey insan! Sahip olduğunu zannettiğin hayatın, nefsin, malın senin mülkün değil, belki sana emanettir.Emanetin maliki, sahibi her şeye kadir, her şeyi bilir bir Rahim-i Kerimdir.O senin yanındaki mülkünü senden satın almak istiyor - ta senin için muhafaza etsin, zayi olmasın. İleride mühim bir fiyat sana verecek. Sen vazifeli bir memur ve askersin."

HAYAT NASIL BİR NİMET İSE ÖLÜM DE ÖYLE BİR NİMETTİR.

"Yani, mevti veren odur. Yani, hayat vazifesinden terhis eder, fâni dünyadan yerini tebdil eder, külfet-i hizmetten âzad eder. Yani, hayat-ı fâniyeden, seni hayat-ı bâkiyeye alır. İşte şu kelime, şöylece fâni cin ve inse bağırır, der ki:

"Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in'idam değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır."

Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun? Dünyanın bin sene mesudane hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen cennet hayatının ve o cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rü'yet-i cemaline mukabil gelmeyen bir Cemil-i Zülcelal'in daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun."

Sakın, "Fenaya, ademe, hiçliğe, zulümata, nisyana, çürümeye, dağılmaya ve kesrette boğulmaya gittiğinizi tevehhüm edip düşünmeyiniz. Siz fenaya değil, bekaya gidiyorsunuz. Ademe değil, vücud-u daimîye sevk olunuyorsunuz. Zulümata değil, âlem-i nura giriyorsunuz. Sahip ve Mâlik-i Hakiki'nin tarafına gidiyorsunuz ve Sultan-ı Ezelî'nin payitahtına dönüyorsunuz..." bir Mabud-u Lemyezel'in, bir Mahbub-u Lâyezal'in daire-i huzuruna gidiyorsunuz ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan cennete çağrılıyorsunuz. Öyle ise kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz..."

İşte ölümün hakikatini bilen kamil insanlar, ölümün yüzüne gülmüşler. Ölüm gününü bir şeb-i aruz, sevgiliye kavuşma gibi görmüş ve o Rabb-i Rahimlerine, Mevla-i Kerimlerine perdesiz ve ebediyen kavuşma inancı ve saadeti, sevinci içinde kabir kapısından gülerek geçmişler.

Rabbim, dar-ı ahirete göçmüş tüm müminlerin yakınlarına rahmet ve mağfiret eylesin. Ebedi mekanlarını cennet bahçelerinden bir bahçeye çevirsin.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.