Hava Durumu

İnsanlığın huzuru İslam'dadır (3)

Yazının Giriş Tarihi: 30.08.2019 07:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 30.08.2019 07:00

(Frederic Bastiat ve İlahi Şeriat)

Bu dünyada huzur, Allah'ın gönderdiği "İlahi Yasaya" uymaktan geçtiğini, söylüyor Fransız Frederic Bastiat. Meşhur yazar, bir saat gibi işleyen kainatın, büyük bir denge ve nizam üzerine kurulduğunu, insanoğluna düşen şey de; "İlahi Yasaya uyarak, bu dengeyi ve nizamı korumaktır, diyor ve ekliyor:

"Yaratan bizi onu korumak, geliştirmek ve mükemmelleştirmekle görevlendirmiş; bunun üstesinden gelebilmek için de bizlere bir dizi muhteşem yetenek ve güç vermiş ve bizleri doğal kaynakların tam ortasına yerleştirmiştir. Bu doğal kaynakları güç ve yeteneklerimizi kullanarak işleyebilir, onları ürünlere dönüştürebiliriz", bu nimetleri paylaşarak, yaşamımızı mutluluk içinde sürdürebiliriz, diyerek batılı bir aydın olarak mutluluğun formülünü veriyor.

Fakat, Bastiat'ın bu söylemlerinin, beşer tarihinde uygulamaya geçilmediğini, kuru bir tespit ve temenni de kaldığını itiraf etmem gerekiyor. Yapılan bir araştırmaya göre; son 5 bin 600 yılda 14 bin 361 savaş meydana geldi. Bu savaşlarda 3 milyar 640 milyon insan öldü. Ve hala da bu savaşlar artarak devam etmektedir.(Mittelweg 36.1992.1 Bülteni)

Peki, İslam hukuku, yeryüzünde "Sulh, Huzur ve refahı"  sağlayabilir mi? Bastiat'ın bahsettiği İlahi yasa'nın beşer tarafından tatbikinin imkanı var mıdır? Mevzuyu fazla uzatmadan Bakara Sûresi: 21-22.ayetlerin yorumunu verelim:

İNSAN (KİMDİR?)

"İnsan, bütün hayvanlardan mümtaz ve müstesna olarak, acip ve latif bir mizaçla yaratılmıştır. O mizaç yüzünden, insanda çeşit çeşit meyiller, arzular meydana gelmiştir. Mesela, insan, en müntehap şeyleri ister, en güzel şeylere meyleder, ziynetli şeyleri arzu eder, insaniyete layık bir maişet ve bir şerefle yaşamak ister.

Şu meyillerin iktizası üzerine, yiyecek, giyecek ve sair hacetlerini istediği gibi, güzel bir şekilde tedarikinde çok sanatlara ihtiyacı vardır. O sanatlara vukufu olmadığından, ebna-yı cinsiyle teşrik-i mesai etmeye mecbur olur ki, her birisi, semere-i sa'yiyle arkadaşına mübadele suretiyle yardımda bulunsun ve bu sayede ihtiyaçlarını tesviye edebilsinler. 
Fakat insandaki kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye, kuvve-i akliye Sani tarafından tahdit (sınır) edilmediğinden ve insanın cüz-ü ihtiyarisiyle (seçme ve tercih etme duygusu) terakkisini temin etmek için bu kuvvetler başıboş bırakıldığından, muamelatta (uygulamada) zulüm ve tecavüzler vukua gelir. Bu tecavüzleri önlemek için, insan toplulukları, çalışmalarının meyvelerini mübadele etmekte adalete muhtaçtır. 
Lakin her ferdin aklı, adaleti idrakten aciz olduğundan, külli bir akla ihtiyaç vardır ki, fertler, o külli akıldan istifade etsinler. Öyle külli bir akıl da ancak kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun, ancak şeriattır."(İ.İ)

ŞERİAT-I İLAHİ

İlahi yasa olan Şeriat-ı İlahi; fıtratımıza konulan yeteneklerin ve duyguların çalışma kurallarını ve sınırlarını, Yaradan tarafından çerçevesi tespit edilmiş kanunlar demektir. İhlallerinde ise;  ast-üst, zengin-fakir, patron-köle, devlet başkanı-sade vatandaş vs. ayırımı yapmadan yine Yaradan tarafından gerekli ceza/müeyyideleritespit edilmiştir. Nitekim bunun yüzlerce örneği İslam tarihinde vardır. Bu kurallar hakkıyla uygulandığında; toplumun huzur ve saadeti, adaletli yönetimi, kardeşliği, dayanışmayı ve birlikteliği sağlanmış olacaktır. Aksi ise; dünyanın geri kalan zamanının da ilk zamanı gibi; savaş, vahşet, dehşet, kan ve gözyaşlarıyla geçeceği, apaşikar ortadır.  

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.