Hava Durumu

Batıya tapınan aydınlar!

Yazının Giriş Tarihi: 09.02.2016 09:07
Yazının Güncellenme Tarihi: 09.02.2016 09:07

Gündemi teşkil eden "aydın!" profiline biz de projektörlerimizi şöyle bir çevirelim.  Hani Cumhurbaşkanı dedi ya; "ne aydını bunlar, karanlık beyler! Hem de zifiri karanlık!"  Bu söze katılmamak mümkün değil. Zira Tarihin hangi devresine dönerseniz dönünüz, mutlaka bunların maharetlerini (!), bu ülkeye koydukları katkılarını (!) görebilirsiniz. Ben size sadece Cemil Meriç'in "Bu Ülke" adlı eserini tavsiye ediyorum. Bence bu aydınların iç yüzlerini anlatmada yeterli.

Bugünkü gündeme katkı olsun diye bir hatıramı anlatmak istiyorum. Fransa'nın Sorbon Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Mehmet adında bir arkadaşım vardı. Kendisiyle bir yıl aynı evde kalmıştık. Memleket sevgisi ile dolu biriydi. Aslen Urfalıydı. Bir göçmen çocuğu. Fransa'da doğma-büyüme birisi. Kendisi anlatıyor:

"Ülkeme vefa borcumu ödemek için Türkiye'de görev yapmak istedim.  A...  Üniversitesinde göreve başladım. Bir müddet sonra küçük dilimi yutacak derecede bir gerçeğin farkına vardım: Fakültemde arkadaşlarımın büyük çoğunluğu hemen hemen her konuşmalarında, Batılı bilim adamlarını referans olarak sunuyorlar, fikir ve düşüncelerini bunlara dayandırarak doğruluğunu kabul ettiriyorlardı. Bu durum, hayli dikkatimi çekmişti. Ben bunu sokaktaki cahil insanların farklı bir tezahürü gibi maalesef görüyordum, kabullenmekte de zorlanıyordum. Oysa ki, bir bilim adamı farklı olmalıydı, verilere, gerçeklere ve bilime göre konuşmalıydı.

Bunlara fiili bir ders vermeliydim. Yaptığımız sohbetlerde sohbetin konusuna uygun olarak tanınmış "Şark âlimleri"nin sözlerini bir Batılı Bilim İnsanının imzasıyla ifade etmeye başladım:

HÜGO ŞÖYLE DİYOR!

Mehmet bey devamla diyor ki; Meselâ; İ.Rabbani'nin sözünü Hügo bir yerde şöyle der, diye söylüyordum.  İstisnasız bütün hocalar, bu sözün büyüklüğünü öve öve bitiremiyorlar, birçok taltiflerde bulunuyorlardı. Daha sonra ben bu sözleri ajandama kaydediyordum. Kim hangi övgüde bulundu diye. Bu bir süre devam etti. Fakat bir taraftan da fakültenin bürokrasisine bir türlü ısınamıyordum. Bir dekana, rektöre ulaşmak için kullanılan yöntemler beni tiksindirmişti. Adamların tafraları, havaları, şatafatları, tuttukları sekreterleri, randevu için aylarca sonra tarih vermeleri... Beni müthiş rahatsız ediyordu. Nihayet tekrar Sorbon'a dönmeye karar verdim. İşlemlerimi bitirdim. Artık gün saymaya başlamıştım. Fakat bu aydınlarımıza da bir çift sözüm vardı.

Uğurlamak için büyükçe bir salonda tüm arkadaşlar toplanmıştık. Hoş beş faslından sonra, müsaadelerini isteyerek ayağa kalktım. Ajandamı açtım ve tuttuğum notları bir bir okumaya başladım. Hügo, Russo, Volter'in diye söylediğim aslında bu toprakların insanları olan; Rabbani'nin, Gazali'nin, Nursi'nin sözlerini kim, nasıl övmüş diye tek tek okumaya başlamıştım. Salonda buz gibi bir hava hakim olmuştu. Hiç kimse sözümü kesmedi. Nihayet ne dediğimi anlamış, mahcup olmuşlardı.  Hatalarını farketmişlerdi. Sonunda hatalarını itiraf ettiler. Maalesef bunun aldıkları Batı orijinli bir eğitimden kaynaklandığını söylediler. Bana da teşekkür ettiler."

İşte Türk aydınlarının -gerçek bilim adamlarını istisna tutuyorum- içinde bulunduğu hazin durum budur. Zannediyorum ki, Cumhurbaşkanı da işin bu noktasına kamuoyunun dikkatini çekmek istiyor.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.