Hükümet, 31 mart seçimlerini “halkın bir ikazı, itabı ve ihtarı” olarak gördüğünü ve bu mesajdan kendine hisse ve pay çıkaracağını, yeniden bir yapılandırmaya gideceğini ilan etti.
Bu, onun bileceği bir iş; lakin ben Mevlana’nın bu husustaki ifadelerini de nazar-ı itibara almasını hatırlatmak isterim:
“Vaaz eden biri vardı; kürsiye çıktı mı, yol kesenlere dua ederdi. Elini açar, yarabbi derdi; kötülere, bozgunculara, azgınlara acı; Hayır yapanlarla alay edenlerin hepsine, bütün kâfir gönüllülere, kiliselerde, manastırlarda bulunanlara sen merhamet et.
Temiz kişilere dua etmezdi; pis kişilerden başkasına hayır duada bulunmazdı. Ona böyle bir adet yok dediler; sapkınlara hayır duada bulunmak cömertlik sayılmaz.
Dedi ki: ben iyiliği bunlardan gördüm, bunlardan öğrendim; bu yüzden de duada onları seçiyorum. O kadar pis işler işlediler, o kadar zulmettiler, cefada bulundular ki, sonunda beni, “şerden” aldılar da “hayır” işlere koştular. Ne zaman dünyaya yüz tutsam, hemencecik onların ellerinden yaralara, berelere uğrardım. Bu yara bere yüzünden de o yana sığınırdım, o kurtlar tekrar yola getirirlerdi beni.
Değil mi ki benim düzene girmeme sebep oldular, a akıllı-fikirli er, onlara dua etmek, boynumun borcu.
Kul dertten-zahmetten Allah’a sızlanır, feryad eder; uğradığı ağrıdan, sızıdan yüzlerce şikayette bulunur. Allah da ona, ağrı-sızı, dert-zahmet, sonunda seni yalvaran-yakaran bir kul etti, gerçekleştirdi der.
Sen, asıl senin yolunu klesenden, seni bizim kapımızdan uzaklaştıran, bu kapıdan seni süren nimetten şikayet et.
Gerçekte her düşman, senin ilacındır, kimyadır, faydadır sana; senin gönlünü alır. Çünkü ondan kaçarsın, yalnızlık bucağında, Tanrı lütfundan yardım dilersin.
Gerçekte dostların, düşmandır sana; çünkü o tapudan uzaklaştırırlar, kendileriyle oyalarlar seni.
Hani bir hayvan vardır, adı porsuktur; dayak yedikçe semirir, büyür. Köteği yedikçe daha iyileşir; sopa vurdukça daha semirir.
İnanan da, gerçekte porsuktur; çünkü o da dert-mihnet sopasıyla büyür, semizleşir.
Bu sebepledir ki peygamberler, dünyadaki bütün halktan daha fazla zahmetlere düştüler, meşakkatler çektiler. Böylece canları, bütün canlardan daha üstün, daha büyük bir hale geldi; çünkü onların uğradıkları belalara, başka bir topluluk uğramadı.
Deri ilaçlanır, belalar çeker de, sonunda Taif derisi gibi hoş bir hale gelir. O acı, o keskin ilaçlar sürülmeseydi, pis bir halde kalır, pis pis kokar dururdu.
Sen, insanı da tabaklanmış deri say; rutubetten nem kapmış, çirkin, ağır kokulu bir hale gelmiş deri.
Acı keskin ilaçları fazla sür de arınsın, güzel, parlak bir hale gelsin.
Fakat a düzenbaz, buna gücün yetmiyorsa, Tanrı, sen istemeden bir dert, ağrı-sızı verirse sana, artık buna da razı ol. Çünkü dostun belası,i seni temizleyen bir şeydir; onun bilgisi, sizin düzüp koştuğunuz şeylerden üstündür.
Bir adam belayı acınma görürse o bela, ona tatlı gelir; ilaç, adamı iyileştirmeye başladı mı, hoş gelir adama.
İnsan, mat oldukça kazandığını gördü mü, “öldürün beni a inandığım, güvendiğim kişilerim” der.
Bu kötü kişi de, başkasına faydalı oldu ama kendisini sürülmüş, kovulmuş bir adam yaptı-gitti…
İmandan doğan acıyış, kesildi ondan; şeytan kini, yamandı kaldı onda.
Öfkenin, kin gütmenin tezgahı kesildi; bil ki kin, sapıklığın da aslıdır, kafirliğin de.” (Mesnevi)