Yaşım ilerledikçe sıcaklarla aram iyice açılıyor.
Ya çok fazla hareket etmek zorunda kaldığım için çok etkiliyor veya gerçekten bi zamandan sonra insanın fazlalık herhangi bir şeye tahammülü kalmıyor.
Çünkü ben eskiden böyle değildim. Ben yazı fazlasıyla seven bir insandım. Evet aşırı sıcağıyla beraber sevebiliyordum, çok da rahatsızlık hissetmiyordum. Anneme sitem ederdim “Nasıl bir insan yazı sevmez diye? Sevmezdi, hala daha sevmez. Şimdi şimdi anlıyorum onu. Artık kesinlikle tahammülüm yok en önemlisi boğuşacak gücüm yok.
Şimdi diyorum ki, “Ben nasıl sevebilirim bu kadar sıcağı?” Çünkü bu aralar zar zor nefes alabiliyorum, şaka değil.
Nefes alırken bile insan bunalır mı ben bunalıyorum! Ya gerçekten yazlarımızın dozajı değişti, ya da çocukluğumuzdaki gibi değil. En azından bu kadar boğucu değil. Veya artık ben bende bir sorun olduğu kanısına varacağım. Evet sıcak, herkese sıcak, bunaltıcı, boğucu ama ben bir başka etkileniyorum.
Baharı iple çekiyorum mesela şimdiden. Gezelim gidelim diyorlar bir yerlere, ödüm kopuyor hareket edeceğim diye! Öyle bir bunalmak.
Aslında çocukluğum da Bursa ovasının ortasında geçti, Tam güneşin göbeğinde ama yine de böyle ayılmalı bayılmalı bir anım yok. Güneşten sıcaktan bile zevk alırdım.
Kendimle dalga geçiyorum evrimleşiyorum ben diyorum. Benliğim, sevdiğim şeyler değişiyor, fikirlerim, olmazlarım, olsunlarım farklılaşıyor. İlginç. Yeniden kendini tanımak gibi bir şey bu.
Meğer insan her daim devir daim olurmuş. Ben buyum diye bir şey yok aslında. İnsan değişebiliyor, gelişebiliyor, farklı duyguları zamanla anlayabiliyor ve yaşayabiliyormuş.
Olgunlaşmak mı deniyor buna?
Aynı mevsimler gibi sevdiğim sevmediğim şeyler de değişmeye başladı çünkü bende. Yiyemediğim şeyleri yemeye, bayıldığım şeylerden de uzaklaşmaya başladım. Mesela hiç sevmezken kahveye alıştım, o evreyi geçtim, üstüne bağlandım.
Kahve içen, içebilen, seven kim varsa uzaylı muamelesi yapan insandım ben. Üstelik daha 2 sene öncesine kadar ağzıma sürmezdim. Eşim, gel birer kahve içelim derdi ben onunla oturur ama içmezdim çoğu zaman. Ona da derdim "Aman ne bu kahve sevdası bilmem acı da bir şey, nasıl içiyorsun her gün her gün, bıkmıyorsunda. O da, “Bi içsen bir daha bırakamayacaksın ama denemiyorsun bile" derdi. Kokusunu seviyorum, onu alıyorum ya yeter bana" derdim.
Şimdi kahve içerken bana söylemezse kızıyorum. Çay da aynı şekilde, zamanla bir bakmışım alışmışım.
Kışlardan rahatsız olurdum, soğukla aram yoktu.Bu komple değişti mesela. Artık soğuğu tolere edebiliyorum rahatsız etmiyor. Bir şekilde çaresini bulabiliyorum ama sIcakla öyle değil, artık onu tolere edemeyecek seviyeye geldim. İş tam tersine döndü. Sanırım insan ilişkileri konusunda da aynı değişimi yaşıyorum.
Eskiden ne kadar çok insan o kadar eğlence idi, şimdi ne kadar az insan o kadar eğlence. Rahatlık, huzur, sessizlik, dinginlik. En fazla 3 insana tahammülüm var artık. Bunu da yeni fark ettim. Bu sayının dışına çıkamıyorum kesinlikle, fazla geliyor. Kendimle beraber 4 kişi ideal! Fazlası sıkıntı artık, kafam kaldırmıyor.
Ama hala ses severim, çocuk sesi severim rahatsız etmez, dışarısının sesini severim iyi gelir bana ama içlerine karışmayacağım çok. Karşıdan izlemesi dinlemesi keyifli sadece.
Değişiyorum... Fikirlerim farklılaşıyor, zevklerim evriliyor, ağız tadım bile şekil değiştirdi.
Bu iyi bir şey mi yoksa kötü mü bilmiyorum. Artık yaşla beraber gelişen bir şey mi bu yoksa deneyim ile olan bir değişim mi onu da bilmiyorum.
Deneyim ile ise sorun değil ama yaş ile ilgili bir sonuç ise, azıcık kaygılanmalı mıyım bilemedim.
Artık yaş kemale mi eriyor nedir? Bunlarda onun getirisi mi ki? İlginç! Ne düşünsem bilemedim, hayra mı yorayım şerre mi?
Ama şikayetçi de değilim gerçi olandan bitenden. Fena da değilmiş değişmek...