Hava Durumu

Kaygılı aile, kaygılı çocuklar!

Yazının Giriş Tarihi: 29.12.2019 07:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.12.2019 07:30

Hangi yaşta olursa olsun, her insan kaygı halini yaşamaktadır. Kaygı tehlikelerden korunmamız, tehlikelerle baş edebilmemiz, onlara karşı koyma ve gerektiğinde onlardan kaçabilmemiz için yaşamamız gereken bir duygudur. Kaygı, uyumlu davranışlar geliştirmemizi, kısaca yaşamımızı sürdürmemizi sağlamaktadır. Ancak sağlıklı olan bu duygunun fazla yaşanması, kişinin aktivitelerini, kişilerarası ilişkilerini dolayısıyla yaşamını olumsuz etkilemeye başlayabilmektedir.

Çocuğun sağlıklı gelişiminde temel amaç, onun fiziksel, zihinsel yönden olduğu kadar, sosyal ve duygusal yönden de ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Sevgi olgusuna dayanan duygusal gelişim, anne-baba-çocuk etkileşiminden kaynaklanmaktadır. Çocuğun, anne ve babası tarafından sevilmesi, sözel olarak desteklenmesi, korunması ve ilgi görmesi onun duygusal ihtiyaçlarını oluşturmaktadır. Bu ihtiyaçların karşılanmaması veya karşılanmasındaki aksaklıklar, dengesizlikler, duygusal örselenmelere neden olmaktadır. Duygusal örselenmeler önlenemediğinde ise çocukta sürekli bir kaygının oluşmasına zemin hazırlanır.

 Çocuklarımızdaki kaygı düzeyi bazen bizleri endişelendirebiliyor. Ama aslında endişelerimiz çocuklarımızı daha da kaygılandırıyor. Çocuklarımızdaki kaygı düzeyi çevresindeki kaygılı insanların varlığı ile gelişiyor. Algılama yoluyla ya da özdeşim ile anne-baba gibi otorite figürlerinden çocuğa geçiyor. Çocukluk yıllarında, ebeveynlerin veya onların yerine geçen kişilerin kaygı, kızgınlık ve düşmanlık gibi çeşitli heyecanları algılanabilmekte, kaygılı ve telaşlı bir annenin ses tonu ve genel havası çocuğu etkisi altına alabilmektedir. Evebeynden geçen kaygı sonucu çocuk, zihninde yeni bağlantılar kurarak, çevresindeki bazı kişiler ve durumlar karşısında da kaygı duymaya başlayabilir. Yapılan birçok çalışmada ailelerin özellikle de annenin kaygı düzeyi ile çocukların kaygı düzeyleri arasında bir ilişki olduğunu görülmüştür.  Çocukların kaygılarını kardeş sayıları, anne öğrenim düzeyleri, baba öğrenim düzeyleri, annenin çalışma durumu, sosyoekonomik düzey önemli derecede etkilememektedir. Kaygıyı asıl etkiyen ailelerinin kaygı düzeyleridir. Hani doğan çocuk çok ağladığında annelerin  "nasıl bakacağım, çok küçük " kaygılarını hissettiği için daha çok ağlıyor denir ya. Anne istediği kadar kaygılarını göstermemeye çalışsın o küçücük bebek anlar ve anne huzursuzsa daha da huzursuzlanır.

Anne-babalara, öğretmenlere nacizane bazı öneriler;

• Çocuk, doğduğu andan itibaren, kaygılı düşünceler, tutum ve davranışlarla değil, sevgi ve güven duygusu içinde yetiştirilmeye çalışılmalıdır. Kaygıyı artıracak anne-baba tutumları yerine demokratik ve tutarlı tutumlar sergilenmelidir.

• Çocuk, hem anne-babası hem de öğretmeni tarafından iyi bir şekilde tanınmalı, yaşıtlarıyla karşılaştırılıp, yapabileceğinin üstünde bir performans için zorlanmamalıdır.

 • Kaygı halini yaşayan çocuğun duygusu küçümsenmemeli, çocuğun içinde bulunduğu durum açıklanarak, kaygı düzeyi düşürülmeye çalışılmalıdır.

• Çocuk, kardeşinin doğumu, yeni bir eve taşınma, okula başlama veya başka bir okula geçiş yapma gibi günlük yaşantılarından farklı olan bu durumlara, önceden hazırlanmalıdır. Açıklamalar yapılarak çocuğun bu durumlara hazırlanması, onun kaygısını azaltacaktır.

• Okullardaki kaygı düzeyi yüksek öğrenciler belirlenmeli, bu öğrencilere ve ailelerine rehberlik verilmeli, ilerideki davranışları ve başarı durumları incelenmelidir.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.