Bugün ne haldeyiz?

Tecrübe edilmemiş ilim; kitap sayfalarında okunur, söz olarak söylenir; mürekkep olarak kalır, hava olur uçar gider. Mürekkebe sinen sınanmışlık tesir eder, havaya işleyen samimiyet harekete geçirir.

Hasta olup şifa bulan hastalığın nasıl bir şey olduğunu yakinen görür; kimi buna sabrederek geçirir, kimi isyan ederek. Kimi sebeplere bütünüyle bağlanır perde arkasını görmez, kimi perdenin ötesini gözler hikmet dersler çıkarır.

Kişinin bakış, idrak, basiretine kalmış bir şey!

Hastalık tek renk değil, çile de öyle! Zevkler de bununun gibi. Renk renk, desen desen; hem de akışkan ve değişken...

İnsan bu dünyaya çile çekmeye mi geldi, zevk etmeye mi? Ne çile için ne de zevk için!

Gökler ötesinden gölgeler diyarına yansıdı; sınanıp perdenin gerine çekiliyor. Güzel bir sabır içinde mi olacak, zevklere esir mi düşecek!

Evim var şu kadar para yapıyor, arabam şu değerde, döviz altın yatırımlarım iyi!

Evsiz, işsiz kimsesiz kimseler de aynı gökyüzünde soluyor, aynı yeryüzünde yürüyor, aynı köprüden geçiyor!

Perdenin gerisine nasıl çekildikleri meçhulümüz. Gölgeyi sahi sanıp her şeyi ile sarılan gerçekte “gerçeği” kaybediyor, gölgeyi gölge kadar değer veren ise kazanıyor.

Kişi kendi geçmişini okuduğunda gelecek ibresinin nereye kaydığını görür, köprünün derinliğini fark eder. Kederlerde nasıl davranmış, neşede nasıl; darlıkta ne yapmış genişlikte ne?

Samimiyetle kendini okuyan âlemi de âlemi yaratanı da tanımış oluyor; eşya ve hadiseler karşısında insaniyetini koruyor.

Domatesin fiyatı ile Ukrayna-Rusya savaşı, silahların gölgesinde yaşayan Filistin, bahar dirilişi, ayak bağının çözülüşü; çok şeyler söylüyor kulağına, ibret manzaralar olup akıyor gözü önünde, aklına hikmet dersler açıyor; derecesine kıdemine kademine göre...

Sahi bugün ne haldeyiz?