İnsan içi ne kadar da değişken; bir kar yağıyor, bir güneş çıkıyor, bir rüzgâr esiyor; bir suskun oluyor bir konuşkan, bir umut oluyor yağıyor, bir kuraklık oluyor umuttan kesiliyor.
İnsan işte halden hale değişiyor!
Kararı var mı kalbin? Bitmez denen aşklar bitiyor; düşmanlıklar dostluğa dönüşe biliyor!
Beden de öyle değil mi? Ne savaşlar oluyor beden ülkesinde; bazen sağlık kazanıyor, bazen hastalık; bu dönüşümle akıyor hayat! Dünyanın mevsimleri, iklimleri bu değişkenlik üzerine dönüp duruyor.
Neyin kararı var ki?
Hayatın mı ölümün mü? Kışın ölenler baharın diriliyor; baharın dirilenler kışın ölüyor; her daim gözümüzün önünde haşrin provası yapılıyor. Aklı gözüne inmiş kör soruyor; ölmüş kemikler nasıl dirilir diye. İradeyi gözünü kapamada kullanana ne gösterilir? Kehkeşanlardan karıncalara değişmiyor bu değişkenlik; gören gözlere, işiten kulaklara, akleden akıllara, hisseden kalplere...
Eşyanın hadiselerin iki hatta dört yüzü var; tek yönle bakan kuraklıkta karı; dertte devayı, hastalıkta şifayı görebilir ve ona göre hüküm verebilir mi?
Tek renkle ne ne kadar görülür; tek sesle ne ne kadar duyulur? Seslerin ve renklerin çokluğu ve değişkenliği kadar içimiz değişken ve çoklu akışkan. Bu dünyanın aziz misafiri insan bunları fark ettiği ölçüde insan ve o değişmeyen “Bir”e yaklaştığı nispette insaniyet mertebesinde yükseliyor. Evet, bugün nasılsınız sorusunu cevap vermek öyle kolay değil; fakat şükürle cevap vermek güzeli özetleyen bir kelimeye o kelimeye ihtiyacımız var vesselam.