Hava Durumu

Kadın hakları ve 6284 yasası

Yazının Giriş Tarihi: 09.03.2020 06:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 09.03.2020 06:00

Onlar için kutlayacağımız günü bile batı belirlemiş.

Oysa Türkiye'de kadınlarımız 1930'da başlayan ve 5 Aralık 1934 yılında seçme ve seçilme hakkının verildiğini kendimizden 'ileri!' seviyede gösterilen birçok Avrupa ülkesinde kadınlara bizden uzun yıllar sonra aynı hakların verildiğini biliyor musunuz?

Sosyal medyada izlediğim bir video olaya bakış açımın biraz değişmesine neden oldu.

Psikolog Miktat Ertem beyin bir canlı yayınını izledim.

Bazı verilerden bahsettiler.

Genelde verdiği bilgiler 'İstanbul Sözleşmesi ve 6284' numaralı yasayla ilgili.

Adına AB uyum yasaları mı dersiniz tavsiyeleri mi dersiniz, inancımıza ve kültürümüze resmen dinamit döşüyormuş.

 Verilen bilgilere göre, 10 milyon vatandaşımızın mağduriyetinin olduğunu öğrendim.

10 milyon rakamı beni huzursuz etti doğrusu!

Açılımı ise, 2 milyon evden uzaklaştırılmış koca, 100 bin genç evli ve tecavüzcü koca, nafaka mağduru 750 bin aile olduğundan bahsediliyor.

Toplamda 2,5 milyondan fazla aile dağılmış durumda.

Bir ailenin dört kişiden meydana geldiğini var sayarsak 10 milyonu aşan aile perişan edilmiş.

Neyle? İstanbul Sözleşmesi ve 6284 numaralı yasayla.

Ne diyor bu yasada?

Kadının beyanı esastır!..

Bir kızgınlıkla şikayetçi olan kadın, tabiri yerinde ise kendi yuvasını yıkıyor. Ardından 'ben şikayetimi geri çektim' demesinin bir hükmü olmuyor. Dava yasa gereği kamu davasına dönüşüyor.

Sayısı 10 milyonu aşan koca evinden eşinden şirin bebeğinden mahkeme kararıyla uzaklaştırılmış. Evine ve çocuğunun okuluna 300 metre yaklaşması yasaklanmış.

Evinden uzaklaştırılan bir baba aracında yatmaya başlamış. Havanın soğuk olması nedeniyle aracı ısıtmak için kullandığı tüpün gazından zehirlenerek vefat etmiş.

Türkiye'deki 22 milyon aileden 2,5 milyonu mağdur.

En az evden uzaklaştırma cezası ise 6 ay imiş. Oysa aynı ceza Avrupa ülkelerinde en fazla 10 günle sınırlıymış.

Bir düşünsenize, genç yaşta evlendi diye insanlar tecavüzcüler koğuşuna atılıyor. Bir de geriye dönük genç evlenenlerin tespiti yapılıp ceza uygulaması yapılıyor.

Mağdur olan erkekler 'cinsel istismardan' yargılanıyor. Tutukluluk halleri devam edenler 'tecavüzcülerle' birlikte hapsediliyor. Yargılanmaları 10-15 yıl gibi ceza alacak gibi oluyor.

Bir evladın babası tecavüzden yargılanıyor.

Yargılanan insan, evladı akrabası eşi dostu arkadaşı için bundan sonra yok hükmünde değil midir?  

Böyle bir uygulama varken Türk Milletiyle dış güçlerin savaşmasına gerek var mı?

Bütün yaşananlardan sonra ailelerin tekrar bir araya gelmeleri ne kadar mümkün olabilir ki?

Sözün bittiği yer gerçekten!

İstanbul sözleşmesini sadece ABD 22 milyon dolar finanse etmiş. Yani yuvaların dağılması aile kavramının ortadan yok edilmesi için sadece ABD aile başına 1 milyon dolar harcamış.

Nereye harcamış?

Türk Tabipler Birliği, Mor Çatı ve KADEM gibi başı çeken kuruluşları finanse ederek çalışmalarını yakından takip ediyormuş.

Miktat bey aslında İstanbul Sözleşmesi'nin 'üçüncü cinsiyetin meşrulaştırılması' adına uygulandığından da bahsetti.

Dernekleşmelerine izin verildikten sonra LGBT ve benzeri grupların 2003'de 30-40 kişiyle, 2015 de 50 bin kişiyle yürüdüklerini ifade etti.

Tv şovlarında çeşitli konuya ilişkin programlarda mesela yemek programında bile kadın ve erkek görünümü karışık diğer cinsiyet mensubu insanlar ekranda sıkça yer alıyor.

Benim de dikkatimi çekiyor. Bazı programlarda kadın görünümlü erkekler, erkek görünümlü kadınlar ön plana çıkartılıyor.

Özellikle üçüncü cins görünümlü müzik gruplarıyla sadece ülkemizde değil, tüm dünyada bir takım çalışmalar yapılıyor.

Nesillerimizi yuvalarımızı nasıl koruyacağız?..

Elleri öpülesi kadınlarımız!.

Oysa bizim inancımız kadınlarımıza evrensel kadın haklarını tanıyor. Peygamberimiz kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesini yasakladı. Yine Hz. Muhammed (SAV) efendimiz, 'cennet annelerin ayaklarının altındadır' hadisiyle kadınlarımızı yüceltmişken!

Daha düne kadar kadınları hiç uğruna kurban eden batının tavsiyelerine ihtiyacımız olmadığını düşünüyorum.

İnsanlarımızın gördüğü zararlar had safhaya ulaştı.

Düzenleme amaçlı bazı girişimler olmadı değil!

Bununla beraber yasanın iptali için iş mahkemeye taşındı.

Ardından KADEM'in yaptığı itiraz neticesinde beklenen olmadı. Yasa iptal edilmedi.

KADEM 'yasa iptal edilirse tecavüzcüler yasadan faydalanıp serbest kalırlar!' iddiasında bulundu. Oysa biz hukuk devleti olarak gerçek tecavüzcüleri ayırt edebilecek yasa, bilinç ve şuura sahibiz.

Miktat Ertembey, Yusuf Kaplan'ın 2017 yılında konuyu Sayın Cumhurbaşkanı'mıza taşındığını da anlattı. Sayın Cumhurbaşkanı'mızın ilgili kişileri davet ederek epeyce sinirli bir şekilde konuştuğunu söyledi. Bu konuda adım atılması ümidi ve duasında olduğunu da belirtti.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.