Hava Durumu

Mesleki eğitim, genç istihdamı ve ev genci

Yazının Giriş Tarihi: 02.02.2024 06:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.02.2024 16:46

Tarih boyunca ülkelerin en önemli stratejik güçlerinden biri de dar anlamda nüfusu geniş anlamda ise demografik yapısı olmuştur.  Türkiye önemli bir demografik avantaja sahip olup genç nüfusuyla hala pozitif  bir güce sahiptir. Eğer bu gücümüz farkında olup verimli bir şekilde değerlendirirsek önemli bir avantaj olacak ve dünyadan özelliklede gelişmiş ülkelerden önemli ölçüde pozitif ayrışacaktır. Nüfus ve özellikle de genç nüfusla istihdam, üretim ve geleceğin işleri ilişkisini iyi kurabilirsek sahip olduğumuz nüfus fırsat penceresi kapanmadan önemli bir kapasite artırma sürecini başarıyla tamamlamış oluruz.

Çalışma çağındaki nüfusun, genç ve yaşlı nüfusun toplamından fazla olduğu döneme “demografik fırsat penceresi” (The demographic window of opportunity) denilmektedir. Bu dönemin en önemli özelliği belli bir süre (literatürde 40-50 yıl kadar) devam etmesidir. Bu da bize aslında yakaladığımız fırsat penceresi zaman diliminin nerdeyse yarısını çok iyi değerlendiremediğimizi de göstermektedir. Türkiye için demografik fırsat penceresi 2000'li yılların başında özellikle 0-14 yaş grubunun nüfusa oranı %30 altına düştüğünde başladığı kabul edilir. En iyi ihtimalle 50 yıl süreceğini hesaplarsak 2050 yılında karnemizi önümüze alıp bu fırsatı nasıl değerlendirdiğimizle de yüzleşmiş olacağız.

Demografik fırsat penceresi kalkınma açısından çok önemlidir. Bu dönemde daha fazla istihdam yaratılması ve kaynakların daha rasyonel kullanılması önem taşımaktadır. Yeterli istihdam yaratıldığında, ülke ya da bölgelerin kalkınmasında büyük bir avantaj sağlayacaktır. Pencere yaşlı nüfusun oranı arttığında kapanmaktadır. Bu da bize şunu söylemekte; Nüfusumuzun yalnızca niceliksel olarak değil niteliksel olarak da artması çok önemli bir konudur.

Elbetteki demografik fırsat penceresi size otomatik olarak bir ekonomik büyüme ve ilerlemeye yol açmaz. Bu dönemi, adından da anlaşılabileceği gibi ülkelerin kalkınmaları sürecinde nüfus yapısından kaynaklı geçici bir fırsat dönemi olarak görmek gerekmektedir. Keza demografik fırsat penceresinden iyi yararlanmış olan ya da bu fırsatı kaçırmış olan ülke örnekleri bulunmaktadır. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren büyük ekonomik atılımlar yapan Japonya, Güney Kore, Tayvan, Singapur gibi özellikle uzak Asya ülkeleri bu fırsatı iyi kullanan örnekler olarak gösterilirken, gerekli yatırımları yapamayan Arjantin, Brezilya, Şili, Kolombiya gibi Latin Amerika ülkeleri de başarısız örnekler arasında sayılmaktadır. Bu başarısızlık başka toplumsal problemleri de beraberinde getirebilmektedir. Bağımlılık gibi, suç oranlarında artış gibi. Yani genç nüfusumuz G.Kore gibi ya kalkınmamızın anahtarı ya da bazı Latin Amerika ülkeleri gibi sosyal çöküşümüzün sebebi olacaktır.

Ülkemizde maalesef genç nüfusun 3’te 1’ine eğitimde ne de istihdamdadır. Üzülerek ifade etmek gerekir ki üretim aktivitelerine katılmayan bu grup toplumun ‘ev genci’ denen bir kavramla tanışmasına neden olmuştur. Eğitim- İstihdam ilişkisi bağlamında önümüzde 2 önemli konu var eğitimli insanlara nitelikli iş sağlamak ve mevcut işlere yönelik hızlı eğitim planlaması yapmak. Bu iki yolla da eğitimle istihdam arasındaki ilişkiyi tekrar sağlıklı duruma getirmeliyiz. Mesleki eğitimde akademik müfredat orjinli hantal eğitim sistemleri değişen dünyanın hızına yetişememektedir. Bu alandaki değişimin ilk aşamasında disiplinler yerini mesleklere şimdi ise meslekler becerilere bırakmıştır. Mesleki Eğitim sitemi daha kısa süreli beceri kazandırmaya odaklı eğitim sistemine dönüşmek zorundadır. Yeni dünya bilen insandan ziyade yapabilen insana odaklanmıştır.

Türkiye'nin bahsettiğimiz demografik fırsat penceresine üstünlüğünün üretim ve kalkınma sürecine katkı sağlayabilmesi için gençlerin beceri düzeylerinin artırmak suretiyle iş gücü piyasasında aktif olarak yer almaları elzemdir. Milli Eğitim ve Çalışma bakanlığının rolleri tekrar belirlenmeli, mesleki eğitimde iş gücü piyasasıyla daha güçlü bağları olan Çalışma Bakanlığının rolleri ve sorumlulukları artırılmalıdır. Kamunun üzerine düşen görevler olduğu gibi , siyasetin, özel sektörün, Müsiad, Tüsiad gibi STK’ların ve iletişim bağlamında da medyanın sorunun doğru tanımlanmasından çözümüne kadar tüm süreçlerde katkı sunması gerekir.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.