Hava Durumu

Demokrasinin idamla biten zaferi - 4

Yazının Giriş Tarihi: 18.06.2019 07:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.06.2019 07:30

Yıl 1955...7 Eylül... İstanbul karışmıştı ... Gayrimüslimlerin dükkanları tahrip ediliyor yağmalanıyordu. Yağmalanan yerler arasında kiliseler bile vardı... Ne olmuştu... Devleti yönetenler olayların ne olduğunu anlayana kadar olanlar oldu zaten. Her şey bir gazetenin (İstanbul Ekspres Gazetesi) ''Atatürk'ün evine bomba koydular'' başlıklı haberi ile başlamıştı.27 Mayıs 1960'a kadar devam edecek olan kaos planı sahnedeydi... Bir yandan DP içinde çatlak oluşturuluyor, öte yandan sokaklar gençlik örgütleriyle hareketlendiriliyordu. Meclis'te ise milletvekilleri, bakanlar bir bir istifa ettiriliyordu. Bununla kalmayıp''Adnan Bey, onlar yetmez sen de istifa etmelisin'' deniyordu. Bünyesine demokrasi ağır gelenler için Menderes artık gitmeliydi... Ama kararlıydı gitmedi... Kıbrıs için hayati öneme sahip bir antlaşma nedeniyle İngiltere'ye gidilmesi gerekiyordu. Ya uçak düşmeli ya da Menderes antlaşmadan vaz geçmeliydi. Ama yola koyuldu, vazgeçmedi... Bedel ödemeye hazır bir başbakan olduğunu anlayacaklardı...

Ankara Garı'nda bir kalabalık... Bu kadar insan... Bu kadar insan hangi nedenle toplanmış olabilirdi ki... Sürekli bir uğultu, devam eden bir sabırsızlık... Gözler beklenen durakta,  rayların bittiği vuslatın başladığı anı izliyor tekrar tekrar...  Ankara Garı'nda dönemin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü ve Genel Sekreteri Kasım Gülek bir yolcu bekliyordu mahşer kalabalığının arasında... Trenin durması gereken bir yer vardı.  Orada durunca Menderes'in ineceği yer tam da İsmet İnönü'nün karşısına denk geliyordu. Protokol de ona göre ayarlanmıştı. İşler beklendiği gibi olmadı, tren durması beklenen yerde duramayınca, beklenen yolcu da kaderin bir cilvesi inmesi beklenen yerden inmedi. Sanki Menderes bu durumun farkındaydı, inince İsmet İnönü'ye kendi yöneldi. Ankara Gar'ında bir yolcu indi. Adnan Menderes... Büyük kaza atlatan, ölümden dönen dönemin Başbakanı sabırsızlıkla bekleyen onca kalabalığın arasında sabırla bekleyerek karşılamıştı İnönü. Sabrın içinde sabırsızlık vardı. 1 yıl sonra İsmet İnönü, Ulus'tan Çankaya'ya kadar darağaçları dikileceğini belirterek tehdit edecekti DP'nin vekillerini. İki siyasi parti arasında rüzgarlar esiyordu bazen bahar havası, bazen poyraz... Ama dönemin cunta rejimi ile DP'nin ilişkileri ilk günden beri kötüydü... Menderes onlar için demokrasi demekti, demokrasi ise tahammül edilemez bir haldi...

1955 yılının 6-7 Eylül olayları geride kalmıştı. DP'yi yıpratacak tüm unsurlar, enstrümanlar kullanılıyordu. Üniversiteler, tarifeli demeç veren, uygulama yapan akademisyenler, iftira katan boya fırçalarıyla yalan haber yazabilen, toplumu bu şekilde yönlendirmeyi vazife bilen hokkabaz bir basın, halkı için değil kendileri için var olan bir rejime bekçilik etmeyi görev bilen bir cunta ve uluslararası örgütler DP'yi yıpratmak için ne gerekiyorsa yapıyordu.

Dış politika ise en çetin mesele idi 1950'li yıllarda. Bağdat Paktı, başlangıçta Mısır, Suriye, Irak ve İran arasında yapılmış olsa da Mısır ve Suriye bu işin dışında kalmış, Türkiye, Irak, İran ve Pakistan arasında oluşturulmuştu. Mısır ve Suriye daha ziyade Rusya ile yakın ilişkiler kuruyordu. Türkiye olarak biz, ABD ve İngiltere ile yakın temas halindeydik. Yine Ortadoğu yine Ortadoğu'ydu dünyanın meselesi... Mısır'da ihtilal olmuştu. General Necip başa geçmişti. Onun en yakın ve en güçlü adamı Abdülcemal Nasır, Necip'i devre dışı bırakarak iktidarı ele almıştı. Mısır bölgenin tek hakim gücü olmanın peşindeydi. Arap sosyalizmini savunan, ABD ve batıya karşı mesafeli, Sovyetler Birliği ile yakın temas kuran Baasçı rejiminin hakim olduğu bir devlet halini almıştı. Türkiye ve Mısır karşı karşıya gelmişti.

Dış politikanın fokur fokur kaynadığı, ekonomik sıkıntıların her geçen gün arttığı, sık sık sokak eylemlerinin yaşandığı, basının devamlı yanlı taraflı yalan haberlerle DP'yi yıprattığı bir dönemde 1957 seçimleri yapıldı. Bu millet bir defa bir adamı sevdi mi gözü ondan başkasını görmezdi, o gün de görmedi... Ne haberler ciddiye alındı ne de ekonomik krizler... Adnan Menderesin oğlu, Aydın Menderes ''Babam ve Ben'' adlı kitabında seçim gününü şöyle anlatıyor.

''... DP'nin İstanbul teşkilatına ait bir minibüstü. O vakit minibüs dediğimiz araçlar Türkiye'de daha çok yeni sayılırdı. Yaptığı anons şuydu: Aziz İstanbullular, İstanbul il hudutları dahilinde ki bütün sandıklar açılmıştır. Seçim sonuçlarına göre  DP 65.000 oy farkıyla İstanbul'da seçimleri kazanmış ve bütün milletvekillerini çıkarmış bulunmaktadır.''

1957 seçimleri DP'nin bir başka zaferi olarak akıllarda kaldı. Bu ülke insanının karakteristik davranışlarını görebilmemiz açısından dikkat çekici bir seçimdi. Bütün olumsuzluklara rağmen DP yerinden oynamıyordu. Oysa bir süredir DP'den kopmalar, ayrılmalar yaşanıyordu. DP adım adım bir noktaya doğru getirilmişti. 1955'de yaşanan gensoru, Hüsamettin Cindoruk'un da aralarında bulunduğu bir grubun ayrılıp Hürriyet Partisi'ni kurması, 6-7 Eylül olayları, 1957'de Fuat Köprülü'nün istifası, seçim yasasının Fuat Köprülü'nün seçime katılamayacak şekilde değiştirilmesi ve seçime DP'nin bu şekilde girmesi siyaseti olabildiğince germişti. Seçim sonrası ise DP tam anlamıyla icraatçı bir role büründü. En ileri teknolojiler Türkiye'ye getirilmişti. Yeni nesillere teknolojinin öğretilmesi için Amerikan Ford Vakfı'nın yardımıyla Ankara'da Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Trabzon'da da Karadeniz Teknik Üniversitesi kuruldu. Böylece, 1773 yılında Padişah I. Abdülhamit tarafından "Mühendishane-i Bahr-i Hümayun" adıyla kurulan İstanbul Teknik Üniversitesinden 180 yıl sonra Türkiye'de iki tane daha teknik üniversite kurulmuş oldu. Fakat bitmedi. Önümüzde bir tarih daha vardı ve O günü bu millet çok konuşacaktı

17 Şubat 1959...

DEVAMI HAFTAYA

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.