Gece…
Etraf sessiz, kar yağıyor inceden inceye. Mila yanımda. Annem gönlümde, hiç dinmeyen sızı.
Anılar yoklar kalbimi.
İnsanın kalbi ne muhteşem bir şey. Gerçi tüm organlar öyle ama kalp ayrı sanki.
Kırılınca Kabe'yi kaç kere kırmış gibi oluyorsun. Öyle ya dikkatli olmak lazım. Kalp bu hiçbir şeye benzemez. Süveda içinde karardı mı artık o lekeyi silmek marifet ister.
Kalbim kırık mı yokluyorum içimi. Her kar yağışı beni alır götürür 10 yaşlarıma. Karabük’teyiz, gece lapa lapa yağan kar 2 metre olmuş bile. Hoş o zaman insan boyunu aşıyor biraz daha aşıyor diye düşünüyordum. Çocukluk işte.
"Annneeee kar yağmış her yer bembeyaz. Nooolur çıkayım ben de abimlerle oynarım, lütfen lütfen. Söz üşürsem hemen geleceğim. Kat kat giyeceğim. Hiç karnımı ağrıtmayacağım, söz seni de üzmeyeceğim, hasta olmayacağım. Bak hiiiç konuşmayacağım karnım ağrıdı" diye.
Zor muydu annemden izin koparmak. Yok hiç de değildi. Sadece çok zayıf olan kızının hemen üşüyüp karnının ağrıması meşhurdu.
İzin alırdık. Botlar biraz su çekerdi ama içine üç çift çorap, bulur giyerdim.
Hatta üstüne de botların naylon torba geçirirdim ki su almasınlar. Oysa kayarım değil mi?
Hiç de öyle büyük bir kaymam olmadı, sadece çok üşüyünce karnım çok ağrırdı. Oradan da nane limon, ıhlamurun tatlı rayihası duyulurdu yanan sobanın üzerinden…
Ah canım annem... Kar yağıyor, senin gidişinden sekiz ay geçmiş kızın hala her yerde seninle konuşuyor. Seninle dertleşiyor. Yokluğun benim için büyük ıstırap. Biliyorum ötelerde bekliyorsun bizi, hep kızan, bu kadar duygusal olma diyen tarafını arıyorum belki de. Özlem çok.
Hekimsin, cansın başkalarına lakin anlıyorum ki annem sen de benim terapistimdin. Benim aradığım da bu işte.
Şimdi gecenin saat üçünde dolaşmamın, yağan karın beni alıp çocukluğumuzun boyumuza kadar çıkan kar kaplı yollarına götürmesinin sebebi benim de yalnızlığım annem.
Kitap evin senin ruhunla yaşıyor annem. Yalnız insanların vefasızlığı ve ardından kötü yorum yapmaları üst seviyede. Bilirdim de sana hep karşı çıkardım. Şimdi itiraf ediyorum işte.
İnsan ne ile Yaşar der ya Tolstoy; sevgi diyor cevabında. Sevgi lakin sınırını bilmeyen insanların sevgisi olmazmış annem. Bizler kendimize değer vermeyi de aradığımız anlamı da bulamadık henüz bence. İnsan ne ile yaşar anlayamadık.
Bundandır ki yaşadığımız anın kıymetini, zuhur edenin anlamını arayıp duruyoruz. Bulamadık.
Her şey boş. Ne üniversite, ne forma, ne makam, ne doktorluk. Önemli olan inanca yaşayabilmek.
Neden bu hayata getirildiğinin derin anlamını bulabilmek. Ve bu anlamı sadece kişinin kendisi bulabilir. Kimse ona bulamaz. Kimse ona gösteremez. Ne kadar kişisel gelişim kitapları okusa da yutsa da olmazsa olmaz.
İnsan çaba gösterecek.
Ümit edecek.
Acı duyacak.
Sevinecek. Sevecek. Değer verecek kıymet bilecek.
Acı ne muhteşem bir bilgiymiş can annem. Yalnızım, lakin biliyorum ki bu hayatta hala daha devam eden bir görevim var. Bana ihtiyaç var benim de ihtiyaç duyduğum insanlar var tabi ki.
Gelecek biliyorum ki o yardım da gelecek.
Öyle bir hayatı olsun ki insanın acı çekmeye değecek bir yaşam sürelim diye niyaz ediyorum.
Yerinde rahat uyu annem. Kızın iyi. Geceler onun olduğu müddetçe de kimse bilmeyecek onun sensizken ne derece zorlandığını…