Hava Durumu

Gerçek kesit

Yazının Giriş Tarihi: 25.09.2020 06:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 25.09.2020 06:30

Nükleer enerjinin hammaddeleri Uranyum ve Toryum olarak sıralanabilir. Toryum, dönem itibariyle Uranyumun gerisinde kalsa da safi nükleer bir yakıttır.

Nükleer enerji hammaddeleri, nükleer reaktörde elektrik enerjisi elde etmek için kullanılırlar. Dolayısıyla tüketim hacmi, kurulu olan nükleer enerji kapasitelerini de belirler.

Uranyumun diğer madenler gibi kolayca alınıp satılamaması, nakliyesinin çok sıkı kurallar, anlaşmalar ve denetimlere tabi olması, nükleer santral kuran ve kurmayı planlayan ülkeler için bir dizi kurallar içerse de Fransa bu konuda elini en çabuk tutan ülkelerin başını çeker. B.M. imtiyazlarını da hesaba kattığımızda karşımıza bugünkü sömürücü yapı çıkıyor.

Sömürgeci zihniyet Fransa'nın, Afrika ülkeleri Mali ve Nijer'e olan ilgisi zengin maden yataklarının coğrafi sahibi olmalarından öte değildir.

Aslında devletler bu konuda daha seçici ve uyanık olmalılar. Mesela yabancılara kendi doğal zenginlikleri ile alakalı maden ruhsatı ve çalışma belgesi kesinlikle verilmemeli. Kendisinin yetersiz kaldığı noktada, doğal zenginliğin çalınma riskine karşı kontrolör takibinde karşı tarafı sıkı denetime tabi tutmalıdırlar. Çünkü artık dünya yeraltı zenginlikleri ve madencilik üzerine kurgulanıyor, paylaşılıyor. 

Fransa yıllardır bu haksız sömürü düzeninin kompetanı olmuş, içini boşaltmadığı kara kıta parçası kalmamıştır. Bunu da sınırlarında donattığı 66 nükleer enerji santralinden anlamak mümkün.

Macron bu santrallerden yılda 3 milyar € kazanıyor. Gerekli hammadde Uranyumu ise Mali ve Nijer'i sömürerek elde ediyor.

Nijer'de dünyanın en büyük 2 Uranyum rezervinden biri var ve 40 yıldır sömürülüyor. BM'de Fransa'ya ses çıkarmayınca yıllardır bu noktalara kadar gelindi. BM Genel Sekreterliği'nden gelen açıklamada "Mali'nin Anayasal düzeninin ve toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik..." diye başlayan bilindik kabullenmişlikler kimseyi kandıramasa da ümmeti de henüz yerinden kıpırdatamadı.  

Fransız aklı Nijer'de İmouaren ve Arlit bölgesine 1.2 milyar $ yatırım yaptı. Buraya da 35 yıl boyunca her yıl 5 bin ton Uranyum hedefi koydu. Ülkenin asıl sahiplerine de bir şey bırakmadan çekiyor malı. Başkaldıran olursa da ya darbe yaptırıyor ya da İslami terör deyip proxy güçlerine halkı kırdırıyor.

Mali, 70 yıl Fransa sömürgesinde kaldıktan sonra; Afrika, Asya, Latin Amerika ve Uzak Asya'yı da saran ulusal kurtuluş mücadelelerinin etkisi ve Fransa'nın Avrupa merkezli politikalara yönelmesi sonucu 1960 yılında bağımsızlığını ilan etti.

Ülkede Uranyum, Altın, Mücevher, Demir cevheri ve Boksit rezervleri mevcut. Bu madenlerin bazıları aktif olarak üretilirken, bazıları da üretilmeyi bekliyor.

Batı Afrika'nın "Altın kuşağı" olarak adlandırılan bölgenin tam ortasında bulunan Mali, 1990'lı yılların sonundan itibaren Altın üretimine başlamasına karşın bugün Güney Afrika ve Gana'dan sonra Afrika kıtasının 3.büyük Altın üreticisidir.

Dünyanın diğer büyük Uranyum üreticilerinden Nijer'de ise başlıca ihracat kaynağı yine Uranyum ve yine Fransızların tekelinde.

Nijer, topraklarında Uranyumun keşfedildiği 50 yıl öncesi de Fransız sömürgesiydi.

İlk maden yatakları 1960'larda işletilmeye başlanmıştı. Ocak 2009'da Fransız Nükleer Grubu, Paris ile Niamey arasında 2 yıl süren müzakerelerin ardından dev İmouraren madeninin işletilmesi için hükümetle anlaşma imzaladı ve Fransa bölgeye yerleşti. Yaklaşık 40 yıldır da ülkedeki Uranyumun yarısından fazlasını çıkarıyor.

Benin, Burkina Faso, Gine, Fildişi Sahilleri, Senegal, Togo, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo, Ekvator Ginesi ve Gabon...

Adı geçen ülkeler sözde bağımsız olsalar da; 1960'dan bu yana ulusal rezervlerinin ederi Fransa'nın kasasına giriyor.  

Bu durum her yıl 500 milyar $'lık bir servetin Fransız Merkez Bankasına aktarılması demek.  Söz konusu ülkelerde itirazlar yükseldiğinde ise Mali ve Gabon yakın örneğindeki gibi darbe girişimlerine maruz bırakılıyor.

İktidardakiler ise kendilerini oraya taşıyan Fransa'ya göbekten bağlandıklarından seslerini çıkaramıyorlar.  

Bugün Afrika kıtasında 1100 civarında büyük şirketler grubu ve 2100 civarında da bunların yerli taşeronu sahaya inmiş durumda.

Alın işte size tüm çıplaklığıyla Fransa'nın yaptığı perde arkası soygunlarından küçük bir gerçek kesit.  

Onlar çalarak büyük devlet(!) olmayı yeğleyen bir güruhun elemanları olarak konumlarını sindirseler de; Fransız kırmaları için artık deniz çekiliyor.

Yemenli aktivist Salimi'nin dediği gibi "21. asırdayız. Dönüşüyoruz. Dünya artık daha güçlü. Sömürgecilik sonbaharının sonunda. Kirli düzen ise ancak Macron gibilerinin zihninde" 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.