Hava Durumu

Ege Denizi soğuktur akıllı ol Miço

Yazının Giriş Tarihi: 08.10.2021 06:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.10.2021 06:30

Yunanistan Uluslararası hukukun önemli bir kısmını esaslı bir şekilde ihlal ederken; bu durumun karşı tarafa mevcut sözleşmeyi sona erdirme hakkını verdiğini galiba es geçiyor.  

Nitekim Ege adalarının askerden arındırılmış ve silahsız olma koşulu yeni bir antlaşmanın masaya gelmesini sağlayabilir.

Kaldı ki komşu kuvvet kullanma, tehdit ve AB aracılığıyla baskı gibi yollarla hukuk ihlalinin de kapısını ardına kadar açıyorlar.

Bilindiği üzere Yunanistan arkasına aldığı Fransa rüzgârı ve topraklarını üslendirme yoluyla peşkeş çektiği Birleşik Devletler ile gol arıyor.  

Yunanlılarla pek uyuşamadığımız gerçeği yıllara dayansa da; donuk siyaset ilişkileri gereği bu krizler her daim olmuştu. Lakin artık komşu laf anlamazlığının yanına hukuk bilmezliğini de ekledi.

1923 tarihli Lozan ile 1947 tarihli Paris anlaşmasının yükümlülüklerini esnetme gibi bir şansları yok. Adaları sürekli olarak müttefiklerinin gazıyla hukuksuz  silahlandırması başına altından kalkamayacağı işler açabilir.

Ancak telaşlarına teslim oldukları için işin sonradan şekillenecek boyutlarını da hesaplayamıyorlar.

12 adalardan Batı Trakya'ya kadar her konu artık gündem maddesi olarak uluslararası mahkemeler de karşılarına dikilmek üzere.

Türkiye Yunan'ın bu açığını iyi değerlendirip atacağı vakarlı adımlarla silahlanma faaliyetlerini sağlam bir şekilde dünya gündemine sokabilirse kendine yeni ve daha güçlü bir diplomatik zemin kazandırabilir.

Ayrıca karasularını 12 mile çıkartırız yönündeki serzenişleri de kesinlikle batıdan özellikle Fransa'dan aldıkları rüzgârlardan ibaret.

Oysa biraz aklı evvel olsalar bizim Libya ile oturduğumuz anlaşma gereği Doğu Akdeniz'deki güçlü kararlığımızdan dersler çıkarabilir, önlerindeki her konuyla alakalı da öngörüler de bulunabilirlerdi.

Fakat onlar, tatlı rüyalarından uyanınca gerçeklerle yüzleşmeyi seçtiler. Çökmüş ekonomilerine bakmadan plansız ve hesapsız silahlanmaları da bunun en bariz göstergesi.

İki ülke tarihinde vuku bulan 3 olay var ki; Yunan'ı zıvanadan çıkarıyor.

1.si: İstanbul'un fethi. Yani bir destanın yazılış tarihi.

2.si: "Küçük Asya Felaketi" olarak adlandırdıkları İzmir'de uğradıkları hezimet sonrası denize dökülmeleridir. Hala kuyruk acıları dinmedi.

(Ayrıca efendi deniz Ege bu mevsim soğumaya başlar. Bu yüzden Miço-takis'i  sağlıklı düşünmeye davet ediyorum.)  

3.sü ise Kıbrıs'ta netice alamamaları.

Daha İlkokul sıralarındaki öğrencilerin beyinlerini yıkayarak bu 3 hezimeti unutturmuyor, minik günahsız beyinleri kirletiyorlar. Aynı şekilde Ortaokul ve Lise kitaplarında da bu düşmanlık ders olarak işleniyor.

Yunan halkı iki şeyin takibinde olmuştur her daim. Önce ekonomiyi gözler. Sonra dış politika ve güvenliği sorgular.

Orada Türk düşmanlığı adeta devlet politikası gibi her zaman prim yapan bir argüman haline getirildiğinden, siyasi yaklaşımlarında da aynıdırlar. Kim Türkiye'ye daha çok düşmanlık beslerse, iktidar olma biletini de yarı yarıya cebine koymuştur.  

Hayata bakışları böylesine dar bir çerçeve içine sıkışmıştır.

Takip ediyorsunuzdur mutlaka, Fransa lideri Yunanistan'a gidip oradan Türkiye'yi eleştiriyor. Birleşik Devletler ise topraklarını kendine açan Yunanistan üzerinden Türkiye'ye atıfta bulunuyor. Mayın eşeği gibi önden zavallı komşuyu yolluyorlar. Biçareler de arkamızı kollayacaklar edasından çıkamıyor.   

Geçenler de sürekli bu kargaşaya çanak tutan neşriyat Ta NEA gazetesi boş durmadı ve hemen bir anket araştırmasına girişti. Çıkan verilerde ise Yunanlıların yarısının (49,2) Türkiye ile savaşa olumlu baktığını açıkladı. Nüfusun kalanıysa "Savaşa Hayır" demiş.

Bu durum eline maşa arayan Avrupa'yı da heyecanlandırıyor tabi ki.

Diğer araştırma sonuçlarındaysa atraksiyonların çıkış noktası Başbakan Miçotakis'i göreve uygun bulanların oranı %52,3 olurken, Çipras'ı arayan ve onu Başbakan olarak görmek isteyenler ise %26,2 ile yerinde saymış.  

Yunanlılar bu şekilde sahiplerinin rüzgârıyla birbirlerini gaza getire dursun olayları körükleyen Fransa, Türk-Yunan anlaşmazlığının bir benzerini yıllar evvel 1970'ler de İngiltere ile yaşamıştı.

Manş Adaları olarak bilinen Fransa'ya yakın ancak İngiltere'ye ait adaların kıta sahanlığının 3 milden fazla olamayacağını o dönem hararetle savunmuştu.

Jersey, Guernsey, Alderney, Sark, Hem ve Jethou Adaları ile bazı kayalıklardan oluşan yaklaşık 170 000 nüfuslu Manş Adaları, 1066'dan beri İngiltere'nin kontrolünde.

İngiltere'ye en yakını 87 mil uzaklıkta olan adaların Fransa ile arasındaki mesafe ise Alderney Adası uzaklığı baz alındığında 8 mile kadar düşüyor.

Bölgede bulunan petrol yatakları nedeniyle Fransa ve İngiltere'yi karşı karşıya getiren adaların kıta sahanlığıyla ilgili sorununu ancak mahkeme çözmüştü.

Mahkemede İngiltere aynen bugün Yunanistan'ın yaptığı gibi adaların büyüklüklerinin öneminin olmadığını, konunun Fransa ile deniz sınırının dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğini savunmuştu.

Fransa ise İngiltere'nin Adaları da esas alan eşit mesafeli sınır talebinin, Fransa kıta sahanlığını İngiltere lehine azaltacağını, üstelik bu iddianın adaların büyüklüğü ve kıyılarının uzunluğu ile tamamen orantısız olduğunu belirtti.

Kararını 30 Haziran 1977'de açıklayan mahkeme ise, büyük ölçüde Fransa lehine hükmetti. İki taraf arasındaki çizginin ana karalardan itibaren Manş denizinin ortasından çekilmesi gerektiğine karar veren mahkeme, böylece Manş Adalarının kıta sahanlığını 12 mil ile sınırlandırmış oldu.

Mahkeme böylece adaların 12 milden daha büyük bir kıta sahanlığı sonucuna varmış olurken, Fransa'da kıta sahanlığını koruyabilmişti.

Fransa'nın lehine olan bu karar örnek teşkil ederken, bugün Türkiye'ye 2 km. Yunanistan'a ise 582 km. uzaklıktaki Meis Adasının büyüklüğüyle orantısız bir kıta sahanlığına sahip olduğunu öne süren Atina'yı desteklemesi, yıllarca İngiltere'ye karşı savunduğu ve uluslararası mahkemede büyük ölçüde kabul edilen tezlerle çelişiyor.

Öyleyse arada oynanan oyunların sebeplerinin başka türlü açıklanması gerek.

Ama ne Fransa, ne de Yunanistan böyle bir karakter ortaya koyabilecek ülkeler değiller.  

Dolayısıyla bu düşman zihniyetin gölgesine takılmadan, kuvvetli bir dış politika ve diplomasiyle önümüzdeki hedeflere yoğunlaşmalıyız.

Şimdiye dek yaptığımız gibi.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.