Hava Durumu

Dönüşen Dünya'nın demodeleri "uçak gemileri"

Yazının Giriş Tarihi: 23.07.2021 06:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.07.2021 06:00

Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın verdiği müjde ile ülkemizin yeni elit bir statüye kavuşacak olmasıyla heyecanlansak da; durum enine boyuna araştırıldığında zamanlamanın uygunluğu konusundaki çelişkilerinde masaya yatırılması gerek.

Büyük takdir kazanan savunma sanayiindeki çıkışımızla birlikte gündeme gelen yerli yapım uçak gemisi projesi, acaba Türkiye'nin gerçekten olmazsa olmazlarından mıdır?

Bu tip gemiler; demir, çelik, alüminyum, perçin vs ile bütünleştirilen muazzam kabiliyetli yüzer şehirler olarak modernize edilip, adeta gövde gösterisiyle sunuldular.  

Uçakların istenilen yakın bölgeye iniş ve kalkışlarının sorun olması, bu yüzer pistlerin deniz üslerine yerleştirilmesi fikrini doğurdu. Buda çok amaçlı platform gemilerin inşasını anlaşılabilir kıldı.

Uçak Gemileri en az bir filodan oluşan; savaş uçaklarını, nakliye uçaklarını, helikopterleri deniz üzerinde tutan yüzen kütleler olarak bilinirler. Bunlar bir nevi askeri üslerdir.

Savaş uçaklarının menzillerini arttırıp, operasyon bölgelerine güvenli yakın mesafede durarak, uçakların havada kalış süresini arttırmak suretiyle ihtiyaca binaen üretilmiş yüksek hacimli deniz platformlarının zaman tüneli seyrine bir bakalım.   

Bir yüzeri uçak gemisi olarak adlandırabilmemiz için, filo bazında hava aracı taşıyabilmesi, sorti yapılabilmesi ve üs olarak kullanılması gerekir.

Okyanusa kıyısı olan, ekonomik anlamda kendine ve dışa yeten, genelde de sömürgeci anlayışı benimsemiş ülkelerin dönüşen dünyada hızla irtifa kaybedip, demodeliğe doğru kayan hantal, iri kütleli, savaş merkezli 20.yüzyılın deniz/savaş araçlarıydı bu gemiler.   

Bu pencereden bakıldığında Türkiye'nin ne böyle bir coğrafi yapıya uygunluğu, ne de insanlık dışı sömürgeciliğe yakınlaşması oldu çağlar boyunca.

O yüzden ülkemizin gider kalemi çok olan bu devasa yapıya ihtiyacı, yakın dünya normları içinde lüks, gelecek dönem içinde gereksizdir.   

Diğer bir realite ise, böylesine bir maliyeti ülke ekonomimizin karşılayacak güçte olmadığıdır.

Hatırlayın, geçmiş yıllarda Çin dahi bu masrafın altından kalkamayacağı için Rus eskisi Varyag gemisini eğlence gemisi beyanı ile almış, motoru dümeni olmayan bu platformu yedeklenmek suretiyle 2001'de boğazlarımızdan römorkörler eşliğinde çektirerek götürmüştü.

Tabii ki, Çin'in büyüyen ekonomisi ve müsait coğrafyası için bu alışverişin anlaşılabilirliği mümkün.  

Varyag yeni vatanında önce Shilang ismiyle göreve başlasa da, sonra askeri yükümlülüklerle denize çıktı ve Liaoning adını aldı. Şu an da asli görevi olan uçaklarıyla bütünleşerek gerçek kimliğinde bekliyor.  

Birleşik Devletler kendine misyon edindiği dünya güvenliği (!) gereği bir çok uçak gemisi ve filosunu dünyanın çeşitli denizlerinde konuşlandırmış bir devlettir.

Bunlardan bize en aşina olanı ise, Akdeniz'de 6.filo olarak adlandırılanıdır. Geçmişte 68 kuşağının hedefi olan bu yüzer sayesinde pek çok üzücü olaylar vuku bulmuştur kıyılarımızda.

Nimitz sınıfına ait olan bu tip gemiler yaklaşık 6000 personel ve 100'e yakın hava aracını himayesinde tutabilme yeteneğine sahiptirler. Elde hazır, ivedi yıkıcı vurucu özelliği daima açık olan bu sınıf çokta masraflıdır.

Dilerseniz bu işin seyrine kendimizi bırakalım ve maliyet hesaplarına kabaca bir göz atalım.

Öncelikle Varyag misali çıplak bir geminin donanımı artı geliştirilmesi ve operasyonel hale gelmesi 10 milyar $'ı buluyor. Diyelim ki gemi hazır. En asgari ölçekte yapılandırmaya da açık. Güverte düzeninin en az 1 filo (20 uçak) hazır kıta bekleyecek şekilde dizayn edilmesi gerek.  

Bunun yanında güvertede helikopterler, nakliye uçakları, bütün bunları besleyecek mühimmatlar, bakımcılar, pilotlar ve geminin kendi personelinin yanı sıra, geminin etrafındaki koruyucu tamamlayıcı unsurlar olan diğer savaş destroyerleri ve denizaltılarını da maliyet hesaplarına ilave etme zorunluluğu var. Çünkü ayrı gibi görünen bütün bu aparatlar aslında bu geminin tamamlayıcı unsurları.

Uçak gemisinin de korunmaya ihtiyacı olduğundan etrafına eskortluk yapacak askeri deniz araçlarının da geminin ait olduğu ülke envanterine katılma gerekliliği var.   

Uçak Gemisine sahip olmak büyük bir caydırıcılık ve gövde gösterisi gibi görünse de coğrafyamız, ekonomik yapımız ve yeni dönüşen dünya şartları bu durumu onaylamıyor.

Çünkü, o gemiyle okyanus aşırı seyir yapacak, dünyanın dört bir yanını kontrol edecek, sömürgeci bir zihniyete sahip olan bir devlet değiliz biz.  Olmayacağız da. Gidip uzaklardaki devletlere yön vermiyor, operasyonlar düzenlemiyoruz. Bu nedenle şimdilik böyle bir yükün altına girme lüksümüz de olmamalı. Bizim için sorun teşkil eden bölgeler bizim kıyılarımızdan 2000-3000 km2'lik uzaklıkta ve uzanılabilir bir alanlarda zaten. İsrail, Libya, Suudi Arabistan, Yunanistan, Bulgaristan ve Rusya gibi yerler dışında beklenmedik sorunsallar, envanterimizde ki uçaklarımızla aşılabilir ve gereği yerine getirilebilir.

İşte bu noktada henüz tersanede yapım aşamasında olan TCG ANADOLU adlı gemimizin önemi ve önceliği bir kez daha gün yüzüne çıkıyor.

Bu gemi bizim statümüze göre sorun çözen bir anahtar niteliğinde. Hem az maliyetli. Hem de ülke yapısına uygun kullanılabilirlikte. Bu yüzden, devlet olarak kendimize has savunma güçlerine odaklanmakta fayda var.

TCG ANADOLU hafif uçak gemisi/amfibi olarak tasarlandı.

6 yıldır Türk Tersanelerinde yapım aşamasında ve yılsonunda suya inecek inşallah. Teslim edildiğinde ise Amiral Gemimiz olarak tanımlanacak.

Bu bir uçak gemisi değil ama amfibi çıkartma yapmaya yarayan daha uygun niteliklerde sorun çözer askeri bir yüzer üs.

Uzunluğu 232 metre. Gemi bünyesinde 1000 personeli barındıracak.

15 helikopteri, 6 jet uçağını, 2'de insansız hava aracını güvertesinde konuşlandırabilecek kapasitede. Belki biraz daha da fazlasıyla.

Bu da şu aşamada işimizi bu coğrafi sınırlarda görür.

Dünya'da uçak gemileri sadece 13 ülkenin askeri envanterin de kayıtlı.

Ve bu ülkelerin tamamının okyanusla bağlantısı var.

Yani bizim en azından şu an için böyle bir mali külfete girmemize gerek yok.

Şimdilik böyle hantal kütleler yerine daha seri ve caydırıcı yerli yapımlar daha çok işimize yarar. 

Milyarlarca $'ı sadece bir platform gemiye yatırarak süper güç olmanın hayalini kurmak, geçtiğimiz 20.yüzyılda çakılı kaldı.

Artık çok başka atraksiyonlar revaçta.

Türk savunma sanayiinin ihtiyaçları önceliğinde daha farklı figürlere kafa yormamız gerçeğiyle yüzleşiyoruz. İnsansız otonom deniz araçlarının kullanılabileceği, kara-deniz-hava unsurlarının müşterek görev icra edebileceği, denizaltı platformlarından uçak gemilerine kadar milli silah sistemlerinin geliştirilmesi ve ihraç edilmesi tutkusuyla inmeliyiz çalışma alanlarımıza. 

Demode olmuş unsurların etrafını dolaşmanın bize bir kazanımı olmaz.  Olmayana, üretilmeyene fırsat tanımalıyız. Geriyi değil, daha ileriyi hedefe koymalıyız.    

Dönüşen dünyaya artık neden sahnedeki Fransa/Amerika hükmedemiyor sanıyorsunuz? Savunma yönlerini geliştiremedikleri, hantal yapılarıyla tek düze kaldıkları için olabilir mi acaba? 

Oysa iki ülkenin de uçak gemileri var. Ama yeterli değil, sorun çözmüyor.

Geçen yüzyılda ülkemizin böyle bir gemiye sahip olamama nedeni bunu yapacak donanımdan yoksun olması değil, maliyet giderlerinin tamamlanamamış olmasındandı. Artık sahaya öz be öz kaynaklarımızla indik ve bu tip sorunlar muhatabımız değil. Odaklanmamız gereken ise TCG ANADOLU tipi gemilerin üretiminden ziyade yakıtının ne olacağı olmalıdır. Bu noktada olmayana imza atabilirsek asıl o zaman gemimiz, bizim ve yeni alıcıları için marka olacak. Türk Tersaneciliği sivil ve askeri bakımdan TCG ANADOLU tipi gemileri, hatta daha da ötesini üretebilecek yetkinlikte. O halde açılan bu yoldan yürümek onların işi ise, verilecek moral ile de destek sağlamak Türk Milletinin işi.

Bizim yerli malı üretimlerimiz daha işlevsel, ekonomik, vurucu gücü yüksek ve sonuç odaklı hizmet ediyor.   

Şuan Balistik Tip Füzeler ve Nükleer Güç gibi çağımıza uygun silah tertipleri varken odaklanmamız gerekenin bu mahalle olduğunu düşünüyorum.

Geçen yüzyılın yorgun aparatları devrini kapattı ve bu asırda sahne alamayacaklar.

Irak'ta, Suriye'de, Libya'da ve hatta Ermenistan'da ortaya konan başarı hikâyeleri, doğru zaman da doğru işlerle sahada olduğumuzun da kanıtı değil mi ayrıca?  

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.