Bursa’nın tarihi kalbi Tahtakale’de Hüsn-i Hat sanatına gönül veren iki isim, Ekrem Uslu ve İlhan Engin, kalemin ucundan sabra, sanatın ruhundan maneviyata uzanan yolculuklarını anlattı. Hat sanatının inceliklerini ve yaşadıkları tecrübeleri samimi bir dille aktaran sanatçılar, özellikle gençlerin bu nadide sanata ilgisizliğinden yakındı.
1957 doğumlu Ekrem Uslu, ticaretle geçen yıllarının ardından 2017 yılında Hüsn-i Hat ile tanışmış. Sanata olan ilgisinin çocukluk yıllarına dayandığını belirten Uslu, yıllar içinde pul ve kibrit koleksiyonu yaptığını, hatta hat sanatıyla ilgili yüzlerce özgün besmele koleksiyonu oluşturduğunu, ancak bu eserlerin bir şekilde kaybolduğunu anlattı.
Bir arkadaşının yönlendirmesiyle Mustafa Mesten Hoca ile çalışmaya başlayan Uslu, “Sanat çok zor bir alan. İğneyle kuyu kazmak değil adeta iğneyle Kaf Dağı’ndan su taşımak gibi.” sözleriyle hat sanatının sabırla yoğrulan yönüne dikkat çekti.
Başlangıçta yalnızca hat eserleri biriktiren Uslu, zamanla bu eserleri kendisinin de yazabileceğini düşünerek hat meşkine yönelmiş. Uslu ticari hayatını çocuklarına devrettiğini ve zamanının büyük kısmını atölyesinde geçirdiğini dile getirerek, “Burada yazıyorum, gelen dostlarımla sohbet ediyorum. Allah’ın kelamını yazmak ayrı bir huzur veriyor.” dedi.
Hat sanatının sadece estetik bir uğraş olmadığını vurgulayan Uslu, “Bu sanat sadece elinizi değil, gönlünüzü ve ruhunuzu da terbiye eder. Kalemi, mürekkebi, kâğıdı… Hepsi bir terbiyeden geçer.” ifadelerini kullandı. Uslu, kamış kalemlerin hazırlanış sürecinden mürekkebin dövülerek kıvamına getirilmesine kadar tüm sürecin, sabır ve özen istediğini anlattı.
Gençlerin bu sanata ilgisizliğinden üzüntü duyan Uslu, “Bu işten para kazanmak çok zor. Gençler kısa sürede kazanç elde etmek istiyor. Ama hat sanatı yıllar süren emek ister. On yıl boyunca karşılık beklemeden çalışmayı göze alamayan biri bu sanatı sürdüremez.” diyerek günümüz tüketim toplumunun bu sanata olan yaklaşımını eleştirdi.
Uslu’ya göre hat sanatı, teknolojik araçlarla üretilemeyecek kadar ruh taşıyan bir alan. Uslu, “Yazının orijinal olduğunun belli olması lazım. Hatalarıyla, göz nuruyla, sabırla yazılmış olması gerek.” diyerek hat sanatının ruhsal boyutunu vurguladı.
“SANATIN ZİRVESİNDEKİLER BİLE KENDİNİ YETERLİ GÖRMÜYOR”Usta hattatların dahi ömürlerinin sonunda “Keşke on yılım daha olsaydı” dediğini aktaran Uslu, “Bu sanat bitmeyen bir yolculuk. İnsan ne kadar ilerlerse ilerlesin, hep daha iyisi vardır.” dedi.
Hat sanatına gönül veren isimlerden biri de İlhan Engin. 20 yıldır hüsn-i hatla meşgul olan Engin, bu sanatla tanışmasının bir tesadüf olmadığını, aksine yıllardır içinde büyüttüğü bir sevdanın sonucu olduğunu söyledi. Emekli olduktan sonra kendini tamamen bu sanata adayan Engin, “Hat sanatı insanın hem ruhunu hem elini terbiye eder. Her harf, sabırla ve aşkla yazılır. Bu, sadece bir yazı değil; bir ibadet şeklidir.” dedi.
Gençlerin hat sanatına olan ilgisinin azaldığından yakınan Engin, dijital çağda sabrın kıymetinin kalmadığını dile getirerek, “Günümüzde her şey çok hızlı. Oysa hat sanatı yavaşlamayı, düşünmeyi, hissederek hareket etmeyi gerektiriyor. Gençler, bu ritme ayak uydurmakta zorlanıyor. Ama içlerinden birkaçı bu sanatın kapısını araladığında bambaşka bir dünyayla tanışıyor.” ifadelerini kullandı.
İlhan Engin, atölyesinde yalnızca yazı üretmiyor; aynı zamanda gençlere gönüllü olarak dersler veriyor. Kendi deyimiyle “bir kıvılcım yakabilirse” ne mutlu ona…
Belediyelerin geçmişte verdiği desteklere rağmen gençlerin bu alana yönelmediğini belirten sanatçılar, hat sanatının özünü anlayan ve hisseden yeni nesillere ihtiyaç olduğunu vurguladı.