
Bursa, “su şehri” kimliğini tehdit eden ciddi bir kuraklıkla karşı karşıya. Baraj seviyeleri kritik seviyelere gerilerken, şehirde planlı su kesintileri artık günlük yaşamın bir parçası haline geldi. Uzmanlara göre, yeraltı sularına yönelmek geçici bir çözüm sağlasa da uzun vadede hem ekolojik hem de jeolojik riskleri beraberinde getiriyor.
Bursa Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Efsun Dindar, su krizine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Dindar, “Bu süreçte kriz bitmedi, sadece dikkatle yönetiliyor” diyerek hem vatandaşlara hem de yöneticilere uyarılarda bulundu.
Bursa’nın içme suyunun büyük kısmını sağlayan Nilüfer ve Doğancı barajlarında kullanılabilir su kalmadı. Dindar, “Şu anda barajların alt kotundaki ölü hacim suyu pompajla çekiliyor. Bu su, doğal akışla değil enerjiyle alınabiliyor. Yani kısa vadeli bir tampon sağlasa da sürdürülebilir bir çözüm değil” dedi.
BUSKİ verilerine göre kentin günlük 533 bin metreküp su ihtiyacı, yeraltı kuyuları, kaynak suları ve Çınarcık by-pass hattı gibi alternatiflerle karşılanıyor. Ancak uzmanlar, bu yöntemin uzun vadede hem enerji yükünü artıracağını hem de yeraltı kaynaklarını tüketme riski taşıdığını belirtiyor.
Doç. Dr. Dindar, barajların kurumasıyla birlikte yeraltı suyuna aşırı yönelimin Bursa Ovası’nda obruk riski oluşturduğunu vurgulayarak, “Yeraltı suyu çekimi arttıkça su tablası düşüyor, gevşek zeminli bölgelerde çökmeler meydana gelebilir. Konya’daki obruk tablosu, aslında bizim için erken bir uyarıdır.” ifadelerini kullandı.
Dindar, yeraltı suyu kullanımına kota getirilmesi ve kuyuların düzenli olarak izlenmesi gerektiğini söyledi.
Kuraklığın yalnızca barajları değil, Bursa’nın ekosistemini de tehdit ettiğini belirten Dindar, Karacabey Longozu’nun hidrolojik dengesinin bozulduğunu ifade etti: “Longoz, 270’in üzerinde kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Kuraklık, flamingo, ak pelikan, kara leylek gibi türlerin üreme başarısını düşürüyor. Eğer su rejimi dengelenmezse, longozun biyolojik çeşitliliği kalıcı olarak zedelenebilir.”
Bursa genelinde son dönemde artan kötü koku şikâyetlerinin de kuraklıkla doğrudan bağlantılı olduğunu belirten Dindar, “Azalan debi ve artan sıcaklık Nilüfer Çayı’nda oksijen seviyesini düşürüyor. Bu da hidrojen sülfür ve amonyak gibi gazların oluşmasına yol açıyor” dedi. Dindar, kuraklığın sadece barajları değil, hava kalitesini de olumsuz etkilediğini vurguladı.
Son dönemde gündeme gelen “su firmaları kentin suyunu tüketiyor” iddialarına da değinen Dindar, bu tesislerin payının oldukça düşük olduğunu belirterek, “Bursa’daki 32 ambalajlı su tesisi yıllık 4 milyon 415 bin metreküp su üretiyor. Bu, kentin günlük su ihtiyacının sadece yüzde 4’üne denk geliyor. Yani esas sorun bu firmalar değil, iklim krizi ve verimsiz su kullanımı.” diye konuştu.
Bursa’nın su krizini çözmek için yeni barajlar yerine verimli su yönetimi politikalarına odaklanılması gerektiğini belirten Dindar, şu önerilerde bulundu:
Haneler ve sanayi için su verimliliği planları zorunlu hale getirilmeli,
Tarımda vahşi sulama yerine damla ve yağmurlama sistemleri yaygınlaştırılmalı,
Arıtılmış atık sular sanayi ve yeşil alanlarda yeniden kullanılmalı,
Yeraltı suyu kotası uygulanmalı ve kuyu bazlı izleme sistemi kurulmalı,
Uludağ ve Karacabey Longozu gibi ekosistemlerde su tutma ve restorasyon projeleri başlatılmalı.
Bursa’nın suyu sadece musluktan değil; dağdan, ovadan, yeraltından, fabrikadan ve tarladan birlikte yönetilmesini söyleyen Dindar, "Bilim, veri ve ekoloji birlikte hareket etmezse bu kriz kalıcı hale gelir.” ifadelerini kullandı.