Bursa’nın Osmangazi ilçesine bağlı Tahtakale’de, tarihi Ahşap Han’da kurduğu müzayedesiyle antika dünyasına yeni bir soluk getiren Tuncay Varol, yaklaşık çeyrek asırdır biriktirdiği Osmanlı dönemine ait eserlerle geçmişi günümüze taşıyor. Koleksiyonerlik tutkusu ile başlayan yolculuğunu, pandemi sonrası profesyonel antikacılığa dönüştüren Varol, “Üzerinde insan eli ve sanat barındıran her nesne değerlidir. Çünkü her biri bir dönemin ruhunu yansıtır.” dedi.
BİR TUTKUDAN MESLEĞE UZANAN YOLCULUKTuncay Varol’un antikayla ilişkisi, bir merakla başlıyor. Osmanlı mühürleri, yüzük taşları ve nadir objelerle başlayan bu ilgi, zamanla koleksiyonculuğa sonrasında da antikacılığa evriliyor. Pandemiyle birlikte özel sektördeki kariyerini noktalayan Varol, artık tüm mesaisini bu alana ayırdığını belirterek, “Antikacılığı bir satış mesleği olarak değil, bir kültür aktarımı olarak görüyorum.” diye konuştu. Varol, “Ben eski bir koleksiyonerim. Objeye nasıl bakılması gerektiğini, sanatın nasıl hissedileceğini biliyorum. Bu nedenle satış yaparken kimseyi kandırmadan, sadece değeri olanı anlatıp devrediyorum.” dedi.
Antika bir nesnenin sadece yaşıyla değil, taşıdığı anlamla da değer kazandığını vurgulayan Varol, değer kavramının göreceli olduğunu ancak bazı nesnelerin zamanla sıradanlıktan sıyrılarak benzersiz hale geldiğini belirtti. “Bir eseri değerli kılan şey, ona bakan gözle başlar. Ancak asıl fark yaratan, o eserin ardındaki öyküyü ve emeği görebilmektir,” diye ekledi.
Antikaya duyulan ilginin çoğu zaman “sahip olma” arzusundan doğduğunu belirten Varol, “Koleksiyonerlik, aslında kimsede olmayanı elde etme çabasıdır. Bu bir tür ehlileştirilmiş egodur. Ama zamanla insan sahip olduklarının bile bir anlamı olmadığını fark ediyor.” dedi.
Varol, antikanın değerini belirleyen unsurları şöyle özetliyor: “Bir eşyanın benzerlerinden ne kadar farklı olduğu, kaç kişiye hitap ettiği ve tabii ki üzerindeki el işçiliği, sanat, iz… Bazen bir bakır parça, üzerindeki işleme nedeniyle paha biçilmez olabilir.”
Varol, esas meselenin objenin ardındaki anlamı çözebilmek olduğunu aktardı. Bu noktada Picasso’nun bir sergisinde yaşanan olayı örnek veren antikacı, sanatın görünenden ibaret olmadığını, derinlik ve niyet içerdiğini ifade ederek, “Ben de elimdeki her eserin sadece maddesel yönüne değil, ruhuna bakıyorum. Eserin ardındaki ustayı, niyetini, zamanını düşünüyorum. Asıl değer burada gizli.” dedi.
Yıllık 7 binden fazla antika parça elinden geçen Varol’un heyecan duyduğu eser sayısı ise bir elin parmaklarını geçmiyor. Varol, “Bu sayı beni üzmüyor. Aksine, o nadir bulduğum parçalarla özel bir bağ kuruyorum. Çünkü onlar, sadece eşya değil; zamanın içinden gelen mesajlar gibiler.” dedi.
ANTİKAYI TAVUKLAR İÇİN DEĞİL, TAVUK OLMAYANLAR İÇİN SUNUYORSanat ve antika anlayışını “tavuklar için değil, tavuk olmayanlar için eser üretmek” şeklinde tarif eden Varol, müşterileriyle kurduğu bağın da sıradan bir ticaret ilişkisinin ötesinde olduğunu söyledi. Tecrübeli antikacı, “Eserin layıkıyla sergileneceğini bildiğim birine gittiğini görünce rahatlıyorum. O zaman para değil, değer kazanıyor bu iş.” diye konuştu.
Bursa’da antikaya olan ilginin sınırlı olduğunu belirten Varol, bu alanda gelişim sağlanabilmesi için kültürel farkındalığın artması gerektiğini söyleyerek, “Ne yazık ki Türkiye’de antika, çoğunlukla zenginlerin lüks merakı olarak görülüyor. Oysa bu iş bir zevk meselesi değil, bir bilinç meselesidir. Sanat, geçmiş ve kültürle temas etmeyi gerektirir.” diye vurguladı.
ANTİKANIN GERÇEK DEĞERİ: ZAMANIN TANIKLIĞIAntikanın asıl değerinin, nesnenin kaç yıllık olduğundan ziyade, hangi zamana tanıklık ettiğinin belirlediğine değinen Varol, “Bir şerbet bardağı iki yüz yıl önce sıradan bir eşyaydı. Ama bugün bir dönemin yaşam tarzını, estetik anlayışını, üretim biçimini anlatıyor bize. İşte onu değerli yapan da bu.” diyerek sözlerini noktaladı.