Dünyayı kasıp kavuran "Koronavirüsü" nün Tıbbî yönünü işin uzmanlarına havale ederek, İslâm Felsefesi açısından tahlilini yapalım ve Koronavirüsü'nü de bu perspektiften değerlendirelim.
Malumunuz Rahmet-i İlahiye üç kısımda mütalaa ediliyor:
Meselâ; haram yemek, zahirde (başında) nimet, batında (sonunda; bir ceza görüleceği için) nıkmettir. İbadet etmek ve nefsin arzularına karşı koymak; zahirde nıkmet (sıkıntı/yük) batında nimettir (Yani ilahi bir mükâfata erişileceği için).
Şimdi mevzuya biraz daha açalım:
Cenâb-ı Hakk, Eyüp (as)'ı ve sair Peygamberleri ve onların varisleri olan evliyayı, bir takım felaket ve belalara müptela eyledi; onlar bu belaların "kaldırılmasını" Allah'tan talep etmediler, o belaları çektiler. Daha sonra diğer zamanda ortam, durum, hal, o belaların kaldırılmasını gerektirdi. Onlar da mukteza-i hale (ortamın durumuna) göre belaların kaldırılmasını Hak'tan talep ettiler. Hak Teala hazretleri dahi istekleri/duaları kabul edip, o belaları kaldırdı.
BELA SURETİNDE RAHMET!
Cenâb-ı Allah, her musibetin içine bir hayrı da gizlemiştir. "Zira musibet; cinayetin neticesi, mükâfatın da mukaddimesidir." Yani, Hak Teâla hazretlerinin kullarını müptela kıldığı her mihnet ve belâ "kahr-ı mahz" (Yani sırf kahr ve bela) değildir; belki mihnet ve belâ suretinde ortaya çıkan "rahmet ve nimet-i mahsusadır".
Mihnet ve belâ Hakk'ın Celal'inden; rahmet ve nimet ise Cemal'indendir. Bazen "nikmeti ve nimeti" karışık bir şekilde birlikte gönderir ki, buna "rahmet-i mümtezice" denir. Bu rahmet dahi ya zahirde (görünüşte) rahmet, batında nıkmettir; Veyahut ta bunun aksi olarak zahirde nıkmet, batında nimettir.
Meselâ; haram yemek, baskı, gasp ve zulümle bir malı elde etmek, fısk, fücur ve kalbi ve vicdanı Hakk'tan uzaklaştıran, nefsin sevdiği şeyler, dinsizcesine, hayvani bir yaşam, zahirde rahmet, batında nıkmettir. İbadet ve nefsin arzu ve isteklerine karşı durmak ise; zahirde nıkmet ve batında nimettir. (Füsus-ul Hikem)
İşte yukarıda (İbn-i Arabi) ifade edildiği üzere, Cenabı Allah rahmetini farklı bir konumda kullarına gönderiyor: Kimine rahmet şeklinde bir azap ve cezadır; kimine de ceza şeklinde bir rahmettir; kimine de azap üzerine azaptır. İşin iç yüzüne vakıf olan Allah dostları, meselâ Mevlana (ra):
"Ben onun (Allah'ın) kahrına ve lütfuna cidden aşığım'' derken, bu noktaya dikkat çekmiştir.
(Devam edecek).