Hava Durumu

Eğitimde acilen reform!

Yazının Giriş Tarihi: 01.01.2016 09:58
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.01.2016 09:58

Hani, Nasreddin Hoca bir gün eşeğe binmiş, deh demiş, eşek gitmemiş. Yine dehlenmiş, fakat nafile! Eşek yerinden bile oynamamış. Hoca bir türlü eşeği yürütememiş. Kafası bozulan Hoca, eşeğin başına sopayı indirmiş. Arkadan bir ses duyulmuş. Hoca, Allah, Allah! Ben nereye vurdum, ses nereden gelmiş, diye hayret etmiş.

İşte, ülkemizde Kürt meselesiyle ilgilenenlerin durumu bence, bundan pek farklı değil. Zira etkin ve yetkin makamda bulunanların bugüne kadar ki, tavırlarını ve meseleye yaklaşımını, ben buna benzetiyorum. Hep sesin çıktığı yer ile ilgilenilmiş. Bütün tutumlar, yaklaşımlar, alınan tavırlar, atılan adımlar bu politikaya odaklanmış. Kimse beyinle, meseleyi doğuran zeminle pek yeterince ilgilen (e) memiş, yahut ilgilendirtilmemiş. Belki de "Tanzimat" tan bu yana oluşmuş olan "Resmi Politika"ya ters düştüğünden hükümetler, bu kulvarda yürüme cesaretini gösterememişler. Gerçekten de bu vadide yürümek cesaret ister, fedakârlık ister, hamiyet ister.  Bir parça da hayatı rüşvet ister. Çünkü geçenlerde İstanbul Milletvekili Yalçın Akdoğan'ın da dediği gibi; "her tarafı mayınlarla, tehlikelerle, haydutlarla, şakilerle çevrilmiş, ucunda ölüm kokusu bulunan bir yoldur bu yol."

Bana göre bu ülkedeki Kürt probleminin temelinde,  "Tanzimat"la birlikte atılan "şuursuz ve ölçüsüz bir Batılılaşma" siyaseti hareketinden kaynaklanmaktadır. Yanlış siyasetin ısrarla takip ettiği "Batı'nın körü körüne taklit edilmesi" ve "İslâm kültürüne sırt çevrilmesi" bizi bugünkü vahim noktaya getirmiştir. Fakat ne hazindir ki, hala bazı siyaset adamları, hatayı fark etmek şöyle dursun, hatada (siyaset) ısrar etmekte olduklarını görüyoruz. Bunca candan ve maldan (630 milyar dolar harcandığı yetkili ağızlarca telaffuz edilmektedir) sonra,  artık bu oyunun farkına varılmalıdır.

Aşağıda vereceğimiz vesika da gösteriyor ki;  -Nasreddin Hocanın da dikkat çektiği gibi- artık çözümü sesin çıktığı yerin dışında aramalıyız, fark etmeliyiz ve terörü besleyen kaynağı kökünden kurutmalıyız.

Bu defa çok umutluyum. Kanaatimce hükümet meselenin can damarını fark etmiştir. Kararlıdır, azimlidir, inançlıdır, imanlıdır. Atacağı cesaretli adımlarla problemi çözecektir.

Bence problemin kilidi, olayın çözümü,  şu asılan Patrik Gregorius'un Rus Çarı Alaksandr'a yazdığı meşhur mektupta saklıdır.  Gregorius'un;

"Türkleri, dünya hayat-ı siyasiye ve askeriyesinde korkulacak bir mevcudiyet halinden çıkarmak, hatta müstakil bir millet olabilmekten mahrum edecek" çok şayan-ı dikkat tavsiyelerine, daha önceki makalelerimizde temas etmiştik:

Bu mektup, "Türkleri maddeden ezmenin ve yıkmanın yolu dinlerine olan bağlarını kesmekten ve ahlaklarını bozmaktan geçer, bunun da en kısa yolu an'anat-ı milliye ve maneviyelerine uymayan harici fikirlere ve hareketlere onları alıştırmaktır", diye habisane tavsiyeler içermektedir.

Bu mektup Hıristiyan âleminin Türklere karşı beslediği emellerin somut bir belgesidir. Geriye dönüp baktığımızda Batı'dan gelen her hareketin bu hedefe yönelik olduğunu görmemek için çok saf olmak gerekir. Zaten bu mektubu hatıratında yayınlayan, Sultan Aziz'in saltanatı sırasında, Rusya'nın İstanbul'da büyükelçi olarak bulundurduğu, Osmanlı Devletinin başına birçok gaileler çıkarmak için vasıta olarak kullandığı Genaral İgnatiyef, bu ibret verici mektup (vesika) hakkında hatıratında diyor ki: "Benim Osmanlı Devleti nezdinde vazifede olduğum esnada bu teşhisler tamamen isabetli tecelli etti." Yani oyun bir bir sahneye konulmuş. Bugün menfi ırkçılık, kavmiyetçilik denilen, dini ve harsi değerleri inkâr üzerine kurulan ve maarif üzerinden ekilen  bu belanın nereden ve ne maksatla Osmanlı vücuduna enjekte edildiği anlaşılıyor değil mi?

Nasıl ki Arap milliyetçiliğini Beyrut'taki "Amerikan Protestan Üniversitesi"nin zehirlediği Arap aydınları yaptıysa, aynı parçalayıcı işi İstanbul'da Amerikalı misyonerler tarafından kurulan "Robert kolej" yapmıştır. İlk habis tohumlar eğitim kanalıyla atılmıştır. Açılan okullarda okutulan kitaplar ve müfredat tamamen bu doğrultuda hazırlandığını görüyoruz. Batıcılık adı altında bunları örnek alan Türk okulları da maalesef aynı müfredatı iktibas etmiştir. Burada Akif'in aktardığı şu hadise her şeyi apaçık ortaya koymaktadır.

Not: Sonraki makalemizde oynanan oyunu Akif'in kaleminden dinleyelim.

 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.