Hava Durumu

Tevhid Mesajı" Okuyorum (9) "Biz Uhud'u severiz, Uhud da..!" 

Yazının Giriş Tarihi: 18.01.2019 07:23
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.01.2019 07:23

Önceki yazımızda, Uhud'un Âl-i İmrân'daki yeri ve mahiyeti üzerinde durarak önce bir giriş yapmış, ardından bunları güncele taşıyan bazı sorular sormuş ve sonunda da "O ayetlerden ne anladığımızı ve bunlara dair bazı kıssadan hisseleri yazının devamında bulacaksınız." demiştik.

İşte o Ayet-i Kerime'lerden bazıları ve kıssadan hisselerim.

Âl-i İmrân 121, 122, 123

Hani sabah erkenden ailenden ayrılmış, müminleri (savaş düzenine sokmuş) mevzilerine yerleştirmiştin de sizden iki grup (düşmandan) korkup geri çekilmeye yeltenmişti! Oysa (Verdikleri sözü tutsalardı) Allah (da muhakkak sözünde duracak) onların velisi-yardımcısı-koruyucusu (olacak) idi; O'na güvenmeli (verilen görev, zorluğu-tehlikesi her neyse yerine getirmeli, kararlı olmalı) idiler.

(Bu güvencenin kanıtını Bedir'de göstermiştik, çünkü) Orada Allah size yardım etmiş ve daha zayıf olduğunuz halde düşmanı yenmiştiniz. O halde (bu durumdan ders alın ve) Allah'a karşı sorumluluklarınızı yerine getirin ki (zaferler kazanasınız ve bu zafere) şükredenlerden olasınız.

Âl-i İmrân 125, 126

Eğer siz zorluklara direnip sabır (-u sebat) eder ( sorumlulukların bilincinde olarak Allah'a ve Peygamberine) itaatsizlikten sakınırsanız, düşman ansızın (tahmin etmediğiniz bir zamanda, yeterli savunmanızın olmadığı anda)  saldırsa da Allah size (Bedirdeki üç bin melekten de çok tam) beş bin melekle yardım eder.

(Unutmayın ki) Yardım (başka bir yerden değil) ancak ve sadece, her hükmünde mükemmel ve hikmet sahibi olan Allah katından gel(ebil)ir. 

Âl-i İmrân 128, 129

Ey Peygamber, (Uhud'taki emrine itaatsiz edilmesi sonucu aldığınız yenilgiye) Üzülme, çünkü (sen gerekli emirleri verdin, üstüne düşeni yani tebliğini yaptın) senin bu meselede (başkaca) hiç bir hükmün (yetkin-sorumluluğun-yükümlülüğün) yoktur. Bundan sonrası Allah'a aittir; onlar küfür ve zulümde ısrar ederlerse (de) hesabı görecek olan O'dur.

...(Ancak kurtuluş kapısı da her zaman açıktır. Zira) Allah'ın affı da rahmeti de tarifsizdir (boldur).

Âl-i İmrân 130

Ey İman edenler siz de (borcunu ödeyemeyenlerden değerinin kat kat üstünde aldıkları paralarla ordu kuran müşriklere özenip) riba yemeyin (emirlere uygun yaşayın) ki kurtuluşa eresiniz.

Âl-i İmrân 139, 140

Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Uhud'daki mağlubiyet ve kayıplarınız için üzülmeyin. (Bu sizi ümitsizliğe ve güvensizliğe sevk etmesin. Çünkü) Gerçekten inanıyorsanız (hakiki mümin iseniz) üstün gelecek olan mutlaka siz olacaksınız.

Eğer siz (Uhud'ta) yara aldıysanız onlar da (Bedir'de) yara almışlardı. Biz bunu böyle yaparız ki münafıkların (ki Allah onları zalim olarak nitelendirir ve sevmez) asıl yüzleri belli olsun, Hakk'ın şahitleri (onun varlığına, birliğine, hükümlerine inanan hakiki müminler) de ortaya çıksın.

Kıssadan Hisselerim:

    1. Allahtan bir yardım gelmesi beklemek için öncelikle bizler, üzerimize düşen sorumluluğu inançla, cesaretle, sabırla yerine getirmeliyiz.

    2. Gerçek yardım; zenginden, güçlüden, amirden, liderden değil ancak ve sadece Allah'tan gelir. Diğerleri, bunu maddeten hayata taşıma görevi verilmiş olan vasıtalardır. Başkaca bir hükümleri, güçleri, yetkileri ve hatta mesuliyetleri yoktur.

Dolayısıyla dünya nimeti için de (makam, mevki, kariyer dahil) ve ahret nimeti için de (cennete) şu ya da bu kişiye ram olmanın (kul demek istemedim!) Kur'an'la bağdaşır hiç bir yanı yoktur. Kanımca bu iman zayıflığının bir belirtisidir. Zira Fatiha süresinde çok açık bir ifadeyle, (yaradana hitaben) "İyya Kena'büdü ve İyya Kenestain" (Yalnız sana kulluk eder yalnız senden yardım dileriz) diye inanmamız bize buyrulmaktadır.

    3. Müslüman bir insan olarak görevimiz ancak (ilahi hükümler doğrultusunda) iyiliği, güzelliği, doğruluğu yaşamak ve tebliğ etmek, kötüyü ve kötülüğü uzak tutmaktır.  Bunu layıkıyla yaptıysak; insanlara hal diliyle anlattıysak, otorite sahiplerine elimizle, dilimizle, yazımızla, oyumuzla (rey) duyurduysak (bu yönde elimizden geleni yaptıysak) "Allah indinde görevimizi yaptık" demektir. Olumlu sonuç alamasak da üzülmemize izin (gerek) yoktur. Çünkü o nasiptir ve Allahın bileceği bir iş (göreceği hesap)dır.

    4. Hayatımızda, kendimizi bitmiş-perişan hissettiğimiz bir sorun yaşıyorsak, gerçekten iman etmeyişimizden, yani Allah'la olan akdimizi gereğince yerine getirmeyişimizdendir. Müsebbibi bizleriz. Yoksa gerçek mümin Allah'ın varlığını kalbine nakşetmesiyle her zaman güçlüdür; bu sebeple de ona keder yoktur. Allah'ın müminlere verdiği bir sözdür bu!

    5. Hayırlı olduğu düşünülen bir amaç, mesela; zorlukları aşmak, mağlup olunan düşmanı yenmek için bile olsa kimsenin hakkına tecavüz edilemez.. Onlardan bir alacağımız varsa değerinin üstünde (kat kat) alınamaz. Bu şekilde bir anlamda nitelikli hırsızlık yapılamaz, insanlar (zayıflar, borçlular) sömürülemez.

    6. Allah bazen kullarını zorluklarla, yoksunluklarla, yenilgilerle sınar ki sözünde durmayanlar, mücadeleden kaçanlar, münafıklar ortaya çıksın. Bu hükümden murad; akıl sahiplerinin (kurumsal anlamda otoriteler, liderler, amirler, üstler; kişisel anlamda müminler) bundan dersler çıkarması, kendine çekidüzen vermesi, yenilginin müsebbiplerini ayıklaması ve (kişisel ve grupsal anlamda) bünyelerini daha sağlıklı hale getirmesidir.

Bu bağlamda özellikle başarılarını kendilerinden menkul sanan daimi galipler(!) yenginin olduğu kadar yenilginin de Allah'tan olduğunu bilmeli, kendi başlarına da gelebileceğini düşünerek muamelatlarını (Allah'la ve milletle) yaptıkları akid üzere muhasebe ve murakabe etmelidirler. Aksi takdirde, er ya da geç, iki dünyada da zarara uğrayacakları açık bir Kur'an hükmüdür.

Şimdi, ben bunları yazdım diye hem şu ya da bu grup-kurum-siyasi partideki menfaatçi münafıklar hem de onlara işlerinin gereği olarak sahip çıkacak üstleri beni, her neyse "yürütmekte oldukları yerli-milli-tarihi--dini kutsal davaya ihanetle" suçlayacak ve "Birilerinin adamısın; bilerek ya da bilmeyerek küfre hizmet ediyorsun" filan diyecekler!?. Desinler!.. Allah şahidimizdir ki biz burada, sadece ve sadece anlayabildiğimiz kadarıyla Kur'an'daki hükmü, Peygamberimizin sünnetini dile getiriyor, bunlarla naçizane tebliğimizi yapmış oluyoruz. Ayrıca sözlerimin herhangi bir kişiye ya da gruba özellikle yönelik olmadığı, genele matuf olduğu da aklı kirada olmayanlar için çok açıktır.

Şüphesiz ki "El Adil" olan Allah ne hak ediyorsak onu verecektir; hem bu dünyada hem öbür dünyada, hem bizim için hem de onlar için!

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.