Hava Durumu

Tevhid Mesajı Okuyorum(5) Yaşam hakkının korunması, kısas ve kan davası-2

Yazının Giriş Tarihi: 15.12.2018 07:20
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.12.2018 07:20

Bir de şu var; Meri hukuktaki belirlenmiş bu cezalar onlar için veya benzerleri için caydırıcı olacak mı? Yeni olayları önlemeye veya onları topluma kazandırmaya yetecek mi? Olmayacak, olmuyor, yetmeyecek, yetmiyor maalesef. Zira olsaydı, yetseydi aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamazdık!

 2. Oysa Kur'an'da "kısas" diye bir emir vardır ve kesinlikle insanları suç işlemekten caydırıcı bir kuraldır. Çünkü birisini öldürmesine karşı kendisinin de öldürülebileceğini bilen kişi kolay kolay cinayet işleyemez, işlemez. İşte bu sebeple Kur'an'da; "kısasta hayat vardır" denmektedir. Caydırıcı olmayan bir ceza ise ne cezayı göreni doğru yola getirir(rehabilitasyon), ne de zarar görenleri tatmin eder. Kişilik haklarına (zoraki de olsa) saygı, sosyal hayatın güven içerisinde sürdürülmesi, kamu düzeninin korunması için bu olmazsa olmaz bir kuraldır.

 3. Cezayı suçu işleyen çekmelidir, ailesi veya akrabaları değil. Dolayısıyla kan davası bu ayetlerle kesinlikle (Allah tarafından) reddedilmekte, maktulün öcünün bir (ya da bir kaç) yakınıyla alınmasının, bunun karşılıklı sürdürülmesinin şiddetli azapla cezalandırılacağı buyrulmaktadır. Yani Allah'ın bu emrine uyulursa, memlekette "kan davası" diye ilkel bir dava olmaz ve kalmaz.

4. Bugün evrensel birer hukuk kaidesi olarak kabul edilen "Herkesin yaşama hakkının eşit, suçların da şahsi olduğu" gerçeği aslında Kur'anı hükümlerdir. Dolayısıyla bir maktule karşılık sadece bir can alınabilir ve o can da ancak katilin canı olabilir.

 5. Ancak kısası Allah'ın "mutlaka cana karşı can alma" olarak emrettiği şeklinde anlamamalı, maktulün yakınlarının kalbini mutmain edebilecek bir diyet belirlenerek katili öldürmeden anlaşma imkanları araştırılmalıdır, ki bu Allah'ın rahmet ve lütfuna daha uygundur.

 6. Kişiye karşı işlenen suçlarda (Cinayet vb) asıl muhatap-söz sahibi-hak sahibi bizzat zarar gören kişi ve yakınlarıdır. Dolayısıyla devlet böyle bir durumda tek başına-tek yanlı olarak affedici olamaz, mesela "genel af" gibi bir kanun çıkaramaz.

 7. Kişi (Zarar gören veya maktulün yakınları) kendi aklınca bir cezalandırmaya gidemez. Öncelikle bir diyet (Maktulün yakınlarınca) belirlenmeli, karşılıklı anlaşılabiliyorsa anlaşılmalı, bu olmuyorsa, ceza işlemi (Öldürme dahil makul karşılık, maktulün veya zarar görenin yakınları tarafından değil) devlet eliyle uygulanmalıdır. Kamu düzeni ancak bu şekilde korunabilir, haddin aşılması ancak bu şekilde önlenebilir.

8. 179. Ayet'in başında "Ey akıl sahibi insanlar" demek suretiyle muhatabın akıl sağlığı yerinde, ergin ve sezgin (Mümin) insanlar olduğu, (Yeterli) akıl sahibi olmayanları (Deli, psikiyatrik hasta, demans vs) ve çocukları kapsamadığı, dolayısıyla onların sorumlu tutulmadığı özellikle vurgulanmaktadır. (Onlar için tevhid mesajı okuma sırası geldiğinde indirilen hükümler kısmet olursa zikredilecektir.)

Dip not:

 Ben, evvel emir "ikra"nın gereği, yarın "kendi bacağından asılacak" bir kul olarak ilahi kitabı farklı kaynaklardan (En az beş kaynak) karşılaştırmalı olarak okuyup irdeleyerek anlamaya, anladığımı da güncel hayata taşıyarak insanların dini algılayışına, Kur'an'ı kavrayışına karınca kaderince katkı sağlamaya çalışıyorum. Başkaca hiçbir iddiam ya da amacım yoktur. Bunun dışında "iyi söz-eleştiri-katkı ortak malımızdır, kem söz ya da düşünce ise sahibine aittir."

Hatalardan, eksiklerden Allah'a sığınırım.

            Mutlak doğruyu şüphesiz ki ancak O bilir.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.