Hava Durumu

Tevhid Mesajı" Okuyorum (11)

Yazının Giriş Tarihi: 01.02.2019 07:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.02.2019 07:05

"Biz Uhud'u severiz, Uhud da..!" (4)

Bugün yine önceki üç yazımızda işlediğimiz gibi Uhud'un Âl-i İmrân'daki yerine devam edelim... ve Kıssadan Hisse'lerim...

Âl-i İmrân 162, 163

(161'de; emanete hıyanetin şiddetle yasak olduğunu tebliğ eden bir peygamberin Uhud'ta elde edilecek ganimeti eşitsiz dağıtmasının söz konusu bile olamayacağına dikkat çekildikten sonra, devamla) O halde emanete hıyanet ederek Allah'ın (şiddetli) hoşnutsuzluğunu kazananlarla (O'nun hışmını çekenlerle!), yaptıkları işlerde Allah rızasını gözetenler (hakka hukuka riayet ederek yaşayanlar, adaletle yönetenler) bir olur mu? (Elbette olmaz. Mahkeme-i Kübra'da) Herkes amellerine göre, derece derece sıralanacaktır.

Âl-i İmrân 165

(Uhud'taki yenilgi kendi itaatsizlikleri sonucu olmasına rağmen) Sana gelip de "Sen Peygamber biz de Müslüman olduğumuz halde niçin mağlup olduk?" diyen ve bu şekilde müminlerin kalbine şüphe düşürmek isteyenlere de ki; Uhud'ta biz mağlup olduysak Bedir'de de siz, hem de bunun iki katı zayiat vererek mağlup oldunuz. (Benim Peygamberliğim o zaman da aynı idi! Dolayısıyla sıkıntı bende değil sizdedir. Yani) Bu mağlubiyet (benden ya da Allah'tan değil) sizin itaatsizliğinizdendir (yerinizi terk etmenizden, savaş alanından firar etmenizden). (Eğer böyle yapmayıp Allah'a güvenseydiniz, Peygamberin sözünü dinleseydiniz, yani hak etmiş olsaydınız muhakkak ki Allah size zafer ihsan ederdi. Bundan hiç şüpheniz olmasın, çünkü) Allah her dilediğini (dilediğince) yapmaya kadirdir.

Âl-i İmrân 172, 173, 174

(Uhud'ta) Yara (yenilgi) almış olsalar da (münafıklarca propaganda edilen 'müşriklerin ordusu yenilmez bir ordudur' şeklindeki korkutmalara aldırmadan)  "Allah bize yeter, o ne güzel vekildir" diyerek Peygamber'in (savaş-cihad-mücadele) davetine icabet edip cesaretle düşmanı takip edenler hem onlardan (herhangi) bir zarar görmediler (hatta bazı kazançlar da elde ederek sağ salim Medine'ye döndüler) hem de Allah'ın rızasını kazanıp ahırette büyük mükafatla müjdelendiler.

Âl-i İmrân 176, 177

(Ey Habibim!) Münafıkların (Uhud'ta) size katılmaması, bir kısmının dinden dönmesi ve (küfürde) müşriklerle dayanışma içine girmesi (size zarar verecek diye) seni mahzun etmesin (endişelendirmesin). Zira imandan dönüp küfre giren bu kimseler sana ve müminlere asla zarar veremeyeceklerdir. Onlar (azgınlıkta o kadar ileri gitmişlerdir ki Allah'ın merhameti ve yardımı için de hiçbir açık kapı bırakmamaları veçhi ile)  Bu dünyada mutlaka mağlup olacakları gibi ahırette de şiddetli azaba uğrayacaklardır.

Âl-i İmrân 178, 179

İnkârda direnenler (müşrikler) kendilerine (Uhud'ta)  verdiğimiz geçici galibiyeti (kendileri için) hayırlı bir şey sanmasınlar (şımarmasınlar). Küfürlerine rağmen zenginlikleri ve ömürleri konusunda onlara (bunlarla günahlarını arttırıp artırmayacaklarını görmek ve kendilerini düzeltmelerine fırsat tanımak için) bir müddet verdik (süre tanıdık).

Allah müminleri sizin yaşadığınız (onların yaşadığı bu inkârcı) hayat tarzı üzerinde bırakacak değildir... Allah'a ve elçisine inanın. Eğer iman eder ve bunun sorumluluğunu taşırsanız sizin için (her iki dünyada da) büyük mükâfatlar vardır.

Âl-i İmrân 196, 197

Ey iman edenler! Allah size büyük mükâfatlar vaat ettiği halde siz (maddi) yoksulluk içinde yaşarken kâfirlerin (müşrikler ve Medine Yahudileri) refah içinde yüzmeleri sakın sizi yanıltmasın (Ümitsizliğe sevk etmesin, imanınızı zayıflatmasın.) Bu (onlar için ancak) küçük (önemsiz ve geçici) bir iyilik halidir. (Eğer onlar bu inkarcı yaşam tarzlarında ısrar ederlerse) Sonunda gidecekleri yer cehennemdir.

Kıssadan Hisse'lerim:

    1. Son kertede, Allah indinde insanların değerlendirilmesi, onların hayatlarında Allah rızasını gözetip gözetmediklerine göre yapılacak ve derecelendirileceklerdir... Allah gözü ganimette olanla gönlü O'nun rızasında olanı asla bir tutmayacaktır. O halde amellerimizi, uygulamalarımızı hayata geçirirken, mesleğimizi icra ederken, ticaret yaparken, siyasetle iştigal ederken, insanları yönetirken şiarımız şu kulun hatırı veya bu dünyevi malın değeri için değil Allah rızasını kazanmak üzere olmalıdır.

    2. Müslüman olduğumuz halde insan, toplum ve devlet olarak uğraştığımız bir konuda veya genelde başarılı olamıyorsak, mesela gayrimüslimlerin yardımı olmadan ekonomimizi çeviremiyorsak, dış güçlerin karşısında onurlu davranacak güce sahip değilsek, vatanımızı askeri anlamda savunamıyorsak veya teknolojide geri kalıyorsak bunun sebebi asla din değil yeterince muttaki (Allah korkusuyla günahlardan korunan, O'nun hükümlerine riayet eden) olamayışımız ve dünya ölçeğinde yeterli çabayı gösteremeyişimizdendir. Dolayısıyla Başkaca kimseyi, mesela iç düşmanları ve/veya dış güçleri suçlamanın, kabahati birilerinin üstüne atma gayretinin bir anlamı yoktur.

    3. Biz sağlam durduğumuz müddetçe başkalarının bizden (maddeten) üstün olmasının ve aleyhimizde çalışmasının bizim için endişe verici bir tarafı olamaz. Yeter ki inancımızda samimi olalım, sorumluluklarımızı bilelim ve gereklerini yerine getirelim. O zaman Allah kalbimizdeki korkuyu alacak bize özgüven ve cesaret verecek, şevk ihsan edecektir.

    4. İster özel, ister kurumsal, isterse de devlet yönetiminde olsun her türlü iş ve işlemde Allah rızasına aykırı davrananların başarıları muhakkak ki geçicidir. Bu yaldızlı durumlarına aldanıp da onlara meyletmek, onları alkışlamak, onlar gibi davranmak ise Kur'an hükümlerine açıkça aykırıdır... Bize düşen Allah ve Habib'ine (Hz. Muhammed) inanmak, güvenmek ve Kur'an akidelerine uymaktır. Eğer bu yoldaysak Allah bizi kötü yaşam tarzlarından da koruyacak ve başarıya ulaştıracaktır.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.