Hava Durumu

Ütopyam (1)

Yazının Giriş Tarihi: 18.06.2020 06:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.06.2020 06:30

Var mıdır yaşamın girift labirentlerinde ömrünü tüketirken, hukuksuzluktan, ahlaksızlıktan, iyilik, merhamet ve erdemsizlikten şikâyetçi olmayan biri?
Kimimiz iş yaşamında, kimimiz özel hayatında-küçük yaşlardaki eğitim sürecimizden tutun da ömrümüzün son düzlüğüne kadar yukarıda saydığımız insan olmanın sac ayaklarını oluşturan bileşenlerden en az birinin eksikliğinden kaynaklanan menfi duruma maruz kalanlardan biri olmuşuzdur muhakkak.

Bu durum her ne kadar anormal bir durum olsa da, insanın bu tür olumsuzluklarla ara sıra karşılaşmasını eşref-i mahlukat olarak yaratılmanın doğal bir reaksiyonu veya sonucu olarak kabul edebiliriz. Fakat asıl sorun; mutluluk veya mutsuzluğu sonuç olarak baz aldığımızda yukarıda bahsi geçen beş olgunun mutluluk ve zıddıyla aralarında bir korelasyon olması ve durumun giderek mutsuzluk lehine süratle ivme kazanmasıdır.

Peki nasıl oluyor da küresel bazda, ümmet ve ülkemiz özelinde bu kötü gidişi tersine çevirecek sonuç odaklı çözümlere giden yol haritaları çizerek arzu ettiğimiz o sonuca varamıyoruz?

Sanırım buradaki sorunun oluşumu ve çözümü; neyi ne kadar özümseyip neyi ne kadar önemsemediğimizle doğru orantılı. Tamam, hepimiz bir yerde mutlu olmak istiyoruz, ancak toplum olarak mutlu olmanın ön koşulları olan yukarıda saydığımız etmenleri yeterince önemsemiyoruz.

Toplumsal olarak bizi kötülüklerden koruyacak korunaklı limanın yalnız hukuk olduğu saplantısına körü körüne bağlanmışız, insan olmanın basamaklarını ıskalamışız. Evet hukuk, hukuksuzluğa karşı bizi ceza enstrümanı ve tehdidiyle kısmen korursa da tamamen koruyamaz. Çünkü hukuk fiili bir kötü eylem vuku bulduğu zaman ve delillendirdiği ölçüde devreye girer ve ceza verir.

Yani hukuk olay olduktan sonra ve birey zarar gördükten sonra devreye girer. Bunun öncesinde sadece tehditkardır. Hukuk somuta etki eder oysa suç eylemden önce soyut olarak kalpte ve beyinde başlar ama hukuk kalbe etki edemez.

Oysaki aklıselim herkes bilir ki hukuk hayvanlıkla insanlık arasındaki kıldan ince ayırt edici özelliktir. Yani hukukun bir tık ötesi insanlığın yara aldığı yerdir.

Biz toplumsal olarak yukarıda bahsi geçen mefhuma gelinceye kadar insanlığın diğer önemli bileşenlerini ıskalamışız veya ıskalıyoruz. Hukuk bu bileşenlerin en sonunda yer alması gerekirken, onu en öne almış ve mutsuzluktan korunmanın yolu olarak onu kendimize bir şemsiye yapmış durumdayız.

Hukuk, erdem, ahlak ve merhametten daha mı üstündür? Tabii ki hayır! Bu saydığımız kavramlar iyilikle birlikte bir toplumda tam olarak uygulandığı zaman hukuk ve onun işleyişine zaten hiç ihtiyaç kalmaz, mutluluk davetsiz olarak gelip her zaman kapımızı çalar.

Burada bir soru daha karşımıza çıkıyor...

Peki biz bu nosyonların içini boşaltmadan, neden yaşamımıza bireysel ve toplumsal ölçekte uygulayamıyoruz veya uygulamıyoruz?

Bunun cevabı çok açık ve net kötülüğü cezalandırdığımız gibi iyiliği, erdemliliği,ahlaklılığı ve merhametliliği ödüllendirmiyoruz. Bu saydığımız özellikleri ruhi bünyesinde barındıranları toplumun en üst katmanına yerleştirerek özenilecek, imrenilecek, arzu duyulması gereken yükselen değerler olarak hayatımızın merkezine oturtmuyoruz.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.