Hava Durumu

Liberal batının realist yaklaşımları

Yazının Giriş Tarihi: 02.04.2020 07:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 02.04.2020 07:30

Siyasi temellerini 17. yüzyılda John Locke'nin attığı ekonomik kanadının ise 18. yy.  filozoflarından Adam Smith'in görüş ve düşünceleriyle beslenip doktorrinel boyuta ulaştığı liberalizm ABD'nin 28. Başkanı Wilson'un 'Sorunsuz ve ya daha az sorunlu bir dünya oluşturma idealiyle ortaya koyduğu wilson ilkeleri' prensibiyle her anlamda insanlığa mal olmuş bir dünya görüşü olarak başat ideolojiler skalasında kalıcı yerini aldı.

Liberalizm hem siyasi hem de ekonomik olarak görünüşde bireysel özgürlüğü, insanların doğuştan gelen haklarının kutsallığını, mülkiyet hakkını, sermaye, mal ve hizmetlerin sınırsal rahat geçişlerliğini savunan küreselleşmeci bir tezdir.

Bahsi geçen teorinin simgeleşmiş en önemli kavramsal terimi fizyokratların dillendirdiği 'Laissez faire laissez passer' yani 'Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler' söylevidir. Bu sloganın söyleniş amacı devletin ve başka güç bileşenlerinin ekonomiye, ticarete ve geçişgenli ilişkilere müdahil olmamasını istemekti.

Siyasi ve ekonomik olarak özgürlüğün şövalyesi gibi görünen bu akım, aslında gücün ve güçlünün yanındaydı. İdeolojinin filizlendiği yüzyıllarda dünyada başat ekonomik ve siyasi güç Fransa ve İngiltere idi. Dolayısıyla uluslararası alanda dolaşacak mal ve sermayede bu iki devletin kiler ve ambarını dolduracaktı.

Yanlızca hizmetlerin dolaşımı fakir halkları ilgilendiriyordu. O da yoğun emek gerektiren bir ekonomik uğraştı, karşılığı ise yanlız zorunlu ihtiyaçları karşılıyordu. Zamanla bunuda fakir ülkelerin elinden alıp hizmet sektörlerini de dev şirketler altında kurumsallaştırarak tekellerine geçirdiler.

Gelelim liberalizmin Batidaki uygulanmasına...

Johan Locke'nin siyasi fikirlerinden esinlenerek İngiltere'ye karşı bağımsızlık bildirgesini yayınlayan sözde özgürlükçü ABD, dünyanın başına eşkıya kesildi. Nerede bir kaynak varsa ya siyasi oyunlarla orayı ele geçirdi. Bunu yapamayınca da dünyanın gözü önünde güç kullanmaktan yani gasp etmekten çekinmedi. Bunu da en yakın tarihte Irak 'ta yaptı. ABD'nin bu tavrının Locke'nin görüşleriyle uzaktan yakından alakası yoktu.

Avrupa'ya gelince onlar da İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra  ekonomik refah için birlik amacı güttüler. Zamanla bu niyetlerini Avrupa medeniyeti çatısı altında toplayacak kurumsallaşmaya doğru yelken açtılar. Kaldırılan sınırlar yani serbest dolaşım, ortak para birimi, güvenlik konseyi ve ortak merkez bankası Avrupa'yı tek devlet gibi yaptı.

Ama hani özgürlük temeli üzerine kurulmuştu batı medeniyetinin son sahnesi?

Kendi aralarında sınırları kaldırırken kendileri dışında olanlara turistik gezi yapmayı bile engelleyen felsefeye sahipler bugün. Avrupa' nın bugünkü tavrı, tersine emperyalizmdir. Dünyanın kaynaklarını taraflarına geçirdikten sonra oluşturdukları birliğin içine kimseyi dahil etmeyerek herşeyi kendi refahları için kullanmaktalar.

Son dönemin sancılı süreci gösteriyorki Avrupa medeniyetinin liberal özgürlükçü tavrı karnı tok hipnoz edilmiş timsahın ağzına bakıcısının kafasını sokmasına benziyor.

Şöyleki düne kadar ortak ordu ve ortak savunma dillendirilirken yaşadığımız virüs salgını döneminde süreci en ağır geçiren İspanya ve İtalya birliğin başat güçleri tarafından gözardı edildi. Bu iki ülke sancılı dönem sonunda bu birlikteliği sorgulayacaklarını söylüyorlar.

Toparlayacak olursak batı medeniyetinin son perdeleri kuruluş felsefesi ve beslendiği dokttorinin zıddı yönünde refleks göstererek tamamen pragmatik ve realist bir tutum içindedir. Bunu yanlız kendi dışındakilere değil kendi arasında da uygulamaktadır.

İşte bundandır ki batının durağan bir sürece, Doğu'nun Türkiye öncülüğünde yükselişe geçmesi kaçınılmaz sondur. İnsanlık bunu muhakkak talep edecektir.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.