Ah etmek... Başa gelebilecek en tehlikeli olaydır.
Sızlatmayın... İç çektirmeyin... Kimseyi küstürmeyin...
Şimdi birde olayın başka bir boyutu olan 'Ahını almak' kısmını inceleyelim.
Kendimi bildim bileli şunu hiç unutmadım, Ah'ın bulamayacağı hiç bir adres yoktur.
Hani kimsenin hakkı kimseye kalmaz derler ya. Aslında buda öyle bir şey. Örneğin insanları
kendinize güvendirip yarı yolda bırakıyorsunuz,o yolda kalanlardan aldıkları ahlar ile de yolun
ortasında yapayalnız kalıyorsunuz. Belki çaresiz,belki kimsesiz...
Aldığınız 'Ah'lar bazen çok daha farklı sonuçlar da doğurabilir bunun şiddeti ise karşı tarafa
verdiğiniz hasara bağlıdır aslında birazda. İşte aşağıda ki bahsettiğim olay gerçek yaşanmış
bir olaydır.Önemle okumanızı tavsiye ediyorum.
"Alma mazlumun ahını..."
Bir kız vardı uzak köylerin birinde... Severek mutlu bir yuva kurmuştu. Ama sevdiğinin ailesi
kızı hiç istemedi. Oğluna başka bir kız almak istiyordu. Ne yaptılar ne ettiler boşanma davası
açtılar ve sevenleri birbirinden ayırdılar. Kadının ise 8 aylık bebeği vardı kucağında. Arkadaşı
mahkemede 'Ver ben tutarım' diyerek aldı bebeği ondan. Duruşma başladı, kadın üzgün tabi.
Şahitleri çağırdılar... Birde ne görsünler, şahitlerden birisi kadının en yakın arkadaşıydı.
Mahkeme bitti... Kadın bir daha bebeğini 16 yıl göremeyecekti. İki kelam etti dönüp arkadaşına,
"Beni yavrumdan ayırdın... Sende yavrundan ölü ayrıl" dedi. Sanki gökyüzü o gün kadın için ağlıyordu. Ah'lar gökyüzüne yükseldi.
Sonra ne mi oldu?
Arkadaşının çocuğu bahçede sıcak suyun içerisine düşüp boğuldu. 'Allahım nasıl bir acı' bu
diyerek feryat etti. Yüreğini söküp atmak istemişti ama atamadı. O kadını istemeyen anne babanın da yüzü hiç gülmedi. Çünkü bir genç kadının evladını, mutluluğunu elinden aldılar.
Çocuğunu kaybeden,arkadaşını sırtından vuran o kadın ise yıllardır çocuğunun mezarına gider...
İnsan yaptıklarının bedelini bir gün elbet öder.
Mazlumun ahı arşa kadar ulaşır. Almayın... Ah almayın...
Elinden geldiği kadar bir gönlü perişan etmemeye çalış. Çünkü bir ah cihanı alt üst eder...
( Sadi Şirazi)