Hava Durumu

23'süz Nisan'ın çocukları

Yazının Giriş Tarihi: 23.04.2019 06:50
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.04.2019 06:50

Kişiler ve mekânlar kurgu olup yaşanmış bir hikâyeyi sizlerle paylaşacağım. Yaşanmış ve her an tekrar tekrar yaşanan bir hikâyeyi konuşacağız bu ayın 23'ünde...15 yaşında dünyanın ağırlığını omuzlarında hisseden bir çocuğun bu güne kadar ki hayat hikâyesini ve bu hikâyedeki acziyetimizi göreceğiz.

Bir çocuk düşünün... 15 yaşında pembe pembe yıpranmış yanaklarıyla dünyayı sırtlamış bir çocuk. Bir çocuk düşünün ki 14 Nisan'dır 23'süz yaşamış bugünü. 14 yıldır hüzünlü geçen, 15'incisinde 23 Nisan'ı görmeyen bir çocuk düşünün...

Bu ülkede 23'süz Nisan'ın çocukları var hala. Her yıl eksiksiz bir 23 Nisan yapıldı. Ancak 23 Nisan'larda eksik olan bir şey vardı. 23'süz Nisanlara mahkûm olmuş çocuklarımızı ihmal ettik yıllar yılı. Korkuyorum kardeşlerim... 23 Nisan'ı görmeden ölecek çocuklarımız hala var diye... 23'üne tanıklık etmeyen çocukları unuttuk mu, unuturuz diye korkuyorum elimde değil.

"Bak kardeşim şu çocuk 23 Nisan'ı senin anladığın gibi geçirmiyor" diye avazım çıkana kadar haykırayım istiyorum, elimde değil. Tele'nin vizyonunda keyifle dans eden çocuklar dışında, sokakların vizyonunda acıyla aç yatıp aç kalkan çocukları görüyorum, televizyonu göremiyorum elimde değil. Boşnak bir çocuk incili entaride şarkı söylerken, sümükleri yanağında kurumuş ve çöplükten kâğıt toplayan yeğenimi inkâr edemiyorum, elimde değil.

Her gün, her sokakta... Her gün, her gece, her mahallenin bittiği yerde... Her gün her kuytu köşede belki yüzlerce belki kim bilir binlerce çocuk, dileniyor. Dilendikten sonra elde avuçta ne varsa küçücük kucağına döküyor. Onlar kucaklarına dilendiklerini dökerken farkında mısın sen dökülüyorsun bir etekten aşağı. Şu memlekette neşeyle dans edip dönen bir çocuğa dilenen bir çocuğun hikayesini anlatmış olsak, dönmeye devam eder mi? Bir çocuk eğlenceyi erteleyip sokak sokak gezinerek dilenen küçük avuçlara bir liralık umut verebilirken, sen hala televizyonun karşısında hangi umudunu hangi umutsuz çocuğa dağıtıyorsun merak ediyorum, elimde değil...

Şimdi de sana sesleniyorum Hafize... Senin adın Hafize bilmez miyim, 15 yaşındasın.

Kim bilir... Sen bu yarılmış kalbin ve zihninle, göğü ve yeri iki parçaya bölen cevherinle ve cevherinle can bulan o güzel cemalinle hangi hakikati öğreteceksin bize, kim bilir?  Ya da sen hangi hakikatin vaazını vereceksin ömrün boyunca, kim bilir?

Sen konuş ben susayım Hafize! Sen konuş ben çekip gideyim bu topraklardan, bu sayfaların esir yalnızlığından... Ve yalnızlığın çaresizliğinden çekip gideyim, yeter ki sen konuş... Yarısı annenden, diğer yarısı babandan kalan yarım bir ömürle 23 Nisan günü çıkıp televizyonda sen konuş olmaz mı?

De ki; "Ben bu 15 yaşıma kadar Nisan'ları gördüm ama hiç 23 Nisan görmedim."

De ki; "Ben 15 Nisan'dır 23 Nisan görmedim." Evet, aynen böyle söyle Hafize...

De ki; "Siz hem Nisanları hem de benim bilmediğim Nisanların 23'ünü  de bilirsiniz."

Ve sonra geride bıraktığın 15 yılın hesabını bir 23 Nisan akşamı bu millete bayram hediyesi olarak sen sor... Sen bu soruyu sorunca kalbimizde oluşacak bir sızı ve zihnimize gömülecek ince bir çivi sayesinde uyanacağız. Bayramların sensiz olmayacağını anlayacağız o vakit. Bu anlayış ve bu kavrayış yeniden bir uyanışı, belki ba'sü ba'de'l-mevti yaşatacak bizlere. Bayram, bayram olacak sayende Hafize...

Sen konuş, artık biz susalım. Bu sokaklarda neşeyle koşacaksa bir çocuk sen koş. Neşeyle koşan çocukların aralarına karış ve koş. Stadyumlarda tribünlere koş, mahallede bakkaldan aldığın gofreti göstere göstere koş. Şimdi sıra sende... Koşma ve konuşma sırası sende Hafize...

Daha küçükken anneni ve babanı kaybettin yıkılan bir yuvanın altında. Yıkılan bir yuvanın altında kaldı annen ve baban. Ya da şöyle mi demek lazım, annen ve baban yuvayı senin üstüne yıktı, mahkemede ayrılma kararı çıkardıkları gün. Yetim mi kaldın, öksüz mü, sahipsiz mi, yoksul mu, bir annenin sevgisine ve bir babanın ilgisine yoksun mu? Sen şimdi bunları anlat, dinleyelim.

Hafize, yalnızlığını anlat kendini yalnız sanan maşuklara. Yoksulluğunu anlat cebinde parası biten gençlere. Yoksulluğun ne olduğunu sen anlat onlara. Yetim kalmayı ve öksüz kalmaya dayanmayı anlat. Sahipsiz kaldığını söyleyen her dudağa sahipsizliği bu defa sen anlat. Senden dinlesinler... Baba deyip koşarken annenden uzaklaştığını, anneni kucaklarken babandan ayrıldığını ve bu kopuş anlarında ne çok parçalara ayrıldığını bir bir anlat.

10 yaşında 23 Nisan günü televizyonda şarkı söyleyen çocuklara özenip bir şeyler söylerken annenle babanın kavgasına şahitlik ettiğini, ardından adeta can verip bir 23 Nisan günü öldüğünü anlat. Canını alan kavgaları anlat. Sen anlat biz dinleyelim... Küçük kardeşlerinden de söz et. Asiye'den, Yasemin'den söz et. Körpe kardeşin Safiye'den bahset Hafize. İki diyar arasında yarsız kalmaktan en iyi sen anlarsın ve bunu en iyi sen anlatırsın. Yıpranan geceleri ve orta yerinden yırtılan bir ömrü senden daha iyi bilen yoktur. Kaderi, hayrın ve şerrin Allah'tan geldiğini biz senden öğreniyoruz hal lisanınla. Teslimiyeti ve teslimiyetin içinde sakladığın putlarına karşı dik duruşunu görüyoruz. Sabrın sonu selamet derken inancına sadakatini görüyoruz. Hafize, 5 ay önce babanı kaybederken ya da babanın bu ikinci gidişini izlerken gözün hep 3 küçük kardeşindeydi. Onlar bu yolculuğu anlayamayacak kadar küçük olabilir ama sen gidişin ardındaki meşakkati sabırla karşılayacak kadar büyümüştün sanki. Sen bu şehrin mahallesi oldun kucakladın kendini. Sokak sokak yardım topladın alakadar oldun yüreğine. Sen koca bir kucak oldun sarıp sarmaladın kendi omuzlarını. Keşke şehir de, mahallen de, sokakların da, açılmayan kucaklar da seni fark etseydi Hafize. Sen kendine yetmiş olsan bile onlar sana yetmeyecek kadar küçük kaldı. Sen kendine yetişiyorsun ama onlar sana yetişemeyecek kadar ağır kaldı. Sen körpesini bilen çocuksun, onlar ise seni bilemeyen kör oldu... Bize söz mü düşer artık Hafize. Söyleyecek söz mü bıraktın sorumsuz cemalimize. Torosların eteğinden bir rüzgâr kalktı da senin eteklerine çarptı. Sen bu şehrin ciğerinden kan kan olup akarken ciğersizlik neymiş öğretmektesin. Annen seni ve kardeşlerini terk ettiği gün sana sahip çıkacak bir şehir var sanıyordu. Oysa "annesi sahip çıkmamış biz mi sahip çıkacağız" diyen komşusuzluğu öğrettin bize. Bir amcan kaldı sana ve kardeşlerine el uzatan. O da size ırak kaldı. Şoför olarak çalışan amcan kendi çocuklarına ve size bakmaya başladı. Anlatsana nasıl zoruna gidiyordu akşam yemekleri. Nasıl zor geliyordu tabağın dibini görüp de aç kalktığın sofralar. Annenden isteyebildiğin kadar kolay isteyemiyordun amcandan doymadığında. Aç kalktığın her sofra, sığındığın ailenin çocuklarına da yetmiyordu, mahcuptun. Bir de öğretmeninden söz et. Sana ve kardeşlerine sahip çıkan ama sahipsizliğine çare olmayan öğretmeninden söz et. Sana kimsesizler yurdunda yer ayarlamıştı da kimsesiz olduğuna ikna olmadığın için gitmek istemiyordun, bundan da söz et.

Annen şimdi kim bilir nerede? Bir kaç aydır tanıdığın amcanın yanındasın kardeşlerinle. Altı çocuk sahibi amcana karşı hep mahcupsun, bahsetsene bundan. Sen bu yaşında amcana mahcup olabiliyorsun da bu memleketin insanı sana sahip çıkmıyor diye mahcubiyet duymuyorsa, çık şu televizyona sen konuş Hafize... Sen bu fırtınanın üstüne üstüne koş ki umursamaz ölü ağaçlar orta yerinden ikiye ayrılsın. Efsunlu nesiller için değil, ak sütün üstündeki ak kılı görecek kadar keskin gözleri olan nesiller için sokaklarda ve sokakların vizyonunda sen koş Hafize. Söylenecek çok söz var ama ben susuyorum artık Hafize, sen konuş... Konuş ki bu Nisan'ın 23 ünü ve ardından her 23 Nisan'ı yaşayabilesin. Artık biz susalım sen konuş.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.