Hayatımıza giren stresler artıkça da karşımızdakilere olan güvensizliğimizde artar...
Oysa sağlıklı ilişkiler için ise hiç olmadığımız kadar beraber yaşadıklarımıza dokunmaya, onlarla kucaklaşmaya ihtiyacımız var. Her ne olursa olsun hayat; karşımızdakine dokunmayla başlıyor...
Gergin anımızda, sıkıntılı zamanımızda, tam da çıkış yolu nedir derken; sevdiğimiz birinin sırtımızı sıvazlaması, omuzumuza kolunu atıp yanımızda olduğunu hissettirmesi ise içimizi rahatlatır. İşte tam da bu esnada dokunan kişinin de içinde rahatlama olur, sevinç olur, o da kendini mutlu ve insan hisseder...
Ama "Dokunmak;" kültürel ve sosyal değerlerin baskısı, endüstri ve bilimin bunu desteklemesiyle yıllar boyu ötelenmiş, kötülenmiş, sonuç olarak unutulmaya yüz tutmuş bir eylem olma yolunda... Oysa kalbimiz atmaya başladığı anda konuşmaya başladığımız ilk lisandır dokunmak... Annenin bebeğine dokunması her ikisi arasında kurulan bağın başlangıcı değil midir? Aslında her şey henüz anne karnındayken başlar ve annemizle ilk fiziksel temasımız anne karnındaki tekmelerimizdir... Tıp fakültesinde de doktor adaylarına ilk öğretilen ise hastaya sevgisini, ilgisini göstermek için dokunmasıdır. Gerçekten de dokunma; beden dilinin bir parçası ve sevgimizi göstermenin önemli yollarından biridir. Amerikalı Aile Terapisti Virginia Satir der ki "Yaşam hiçbir zaman olması gerektiği gibi değil, olduğu gibidir. Farkı yaratan, yaşamla başa çıkma biçiminizdir..." Satir'e göre "Dokunmak, yaşamsal bir ihtiyaçtır... Yaşamaya devam etmek için günde 4, duygusal sağlığımızı korumak için 8, büyümek ve gelişebilmek içinse 12 kucaklaşmaya ihtiyacımız var."
Yaşadığını anlamak ve yaşadığından haz alabilmek için hayatınız boyunca;
Dokunmanın psikolojik açıdan iyileşme terapisi olduğu hususunda Prof. Dr. TiffanyField, 1982 yılında araştırmalar yapmaya başladı. Field'egöre "dokunma insanlar arasındaki iletişimi güçlendiren en önemli araçlardan... Ve diyet ve egzersiz gibi, herkesin günlük bir dokunma dozuna ihtiyacı var.."
Londra Üniversitesinden Nörolog Dr. MarjoleinKammers; fiziksel beden ile zihinsel bedenin nasıl ortak çalıştığını bilimsel olarak ortaya koyan araştırmasında fiziksel duygu olan ağrıyı azaltmak için "kendine dokunmayı" kullandı. Aslında hep kullandığımız da bir işlem bu aslında: Bir yerimizi kestiğimizde yada çarptığımızda ağrımız azalsın diye ilk yaptığımız reflekstir, o bölgeye elimizle bastırmak, dokunmak...
Dokunmak, sarılmak, el ele gezmek, bazı koku ve sesler Oksitosin hormonunun aktifleşmesini ve artmasını sağlar. Bilimsel olarak" Dokunmak" ile artan Oksitosin ise;
Mutlu eden bu hormondan daha çok faydalanmak isterseniz eğer;
Ve özellikle de bayramlar gibi özel günler hayatınızdaki değişimin başlangıcı olabilir.. Bayramda sevdiklerinize dokunarak, sarılarak, kucaklayarak yeni bir hayata başlayın... İyi bayramlar...