Hava Durumu

Diyarbakır anneleri

Yazının Giriş Tarihi: 26.09.2019 07:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.09.2019 07:00

Sahi Diyarbakır'da çocuğu dağa kaçırılan onca anneyi bu denli cesaretlendiren kararlı hale getiren olgu veya olay neydi?


Bunu anneliğin verdiği güç ve kudret diyerek geçiştirerek çok cılız altı boş bir iddiada bulunmuş oluruz. Bu yaklaşım ne gerçekçi, ne de akıllıca olur. Bu takdire şayan başkaldırıyı realist ve rasyonel paradigmadan yoksun romantik çizgilerle çizilmiş bir çevreye hapsetmiş oluruz. Peki, bu dünyanın en kanlı terör örgütüne, en kuvvetli olduğu ilde tabiri caizse kalesinde kendi emir komuta zincir halkalarından biri olan siyasi oluşumun, İl Başkanlığı binasında bir avuç insanı başkaldırıya hazırlayan dik durdurtan, meydan okutan hareketin bu denli ivme kazanmasını nasıl ne neyle izah etmeliyiz?
 

Devlet!!! Evet. Sorunun aradığımız doğru cevabı devlet. Devletin teröre karşı güçlü ve kararlı duruşu, o bölge insanını terör örgütü ve onun siyasi uzantısından başka bir mecraya kanalize etmeye başladı. O alan ise; terörsüz, PKK'sız huzurlu bölge arzusu ve isteği.


Bunun için, bir yerden kararlı başlamak gerekiyordu, karşı koymak gerekiyordu. O oldu. Bir anne çıkıp direndi. Daha sonra zincir uzadı halka genişledi...
  
Yukarıda da dediğimiz gibi insanlar bu kararlı duruşu her ne kadar aile bağlarından beslenerek yapıyorlarsa da, asıl güvenip bel bağladıkları, sırtlarını dayadıkları güç, teolojik güvenin dışındaki unsur devlettir. Türkiye'nin terörle mücadelede birkaç yılını çalan çözüm süreci denen devletin çözülme sürecini düşünün! Devletin terör örgütüyle masaya oturduğu, çözüm paydaşlarından birinin terör örgütünün olduğunun meşrulaştırıldığı bir süreç yaşadık. Niyet ne kadar iyi olursa olsun yani, kan dökülmeden, insan öldürülmeden terör bitsin diye amaç güdülmüş olsun, sistem ve yöntem yanlıştı. O dönemde oluşan sahte dinginlik karesinin baş aktörü ve yönetmeni bölge halkı tarafından PKK ve onun siyasi uzantısı görülüyordu. Yani, diz çöken PKK değil aman dileyen devlet görüntüsü vardı. Peki, böyle bir konjonktürde hangi anne ve aile terör örgütüne başkaldırabilirdi? O zaman da çocukları dağda olan bir sürü aile vardı. Yukarıda dediğimiz gibi, aciz görünen devlete kim güvenip de teröre meydan okurdu. Kimse bunu yapamazdı. Kimse yapmadı da! Ama 2015 sonbaharından sonra teröre karşı ciddi verilen mücadele ve gelinen nokta bölge insanında güçlü olanın devlet olduğu algısını oluşturdu. Yalnız güçlü mü, haklı olan da devletti.
 

Türkiye'nin teröre karşı mücadele eden bütün silahlı unsurları 1990'larda da yapılan hataları tekrarlamayarak terörist ve halkı birbirinden ayırmayı başarmış hakkaniyetle mücadelesini veriyordu. Bu ayırt edici nokta, terörün en büyük bileşeni insan kaynağının damarlarını kuruttu. Akışkanlık neredeyse yüzde doksan azaldı.
 

Adaletli ve kararlı bir şekilde terörle mücadele eden devlet bu nedenle Diyarbakır sürecinin baş aktörüdür. Orada duran görünürde her ne kadar anneler ise de, asıl unsur işin öznesi, devlettir. Son olarak; PKK'nın bu perişan halinin ve terörün geldiği bitme noktasının müsebbibini ararken, PKK'nın yaptığı hatalara değil devletin ve onun silahlı unsurlarının yazdığı, yazılmamış kahramanlık sayfalarına göz atmak lazım.


   
 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.