Hava Durumu

Sünni tasviyesi

Yazının Giriş Tarihi: 28.02.2020 06:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.02.2020 06:00

İdlib'te hedef sünniler.

Yerleşim alanları imha edilerek, bölgeden sünni nüfusun tasfiye edilmesi asıl amaç.

Suriye'de devrime bağlılık gösteren sünniler ve silahlı unsurlar halihazırda İdlib'te toplanmış durumdalar.

Bu bağlamda İdlib, Halep batısı ve çevre yerleşim yerlerinin yoğun bombardımanlar ile yaşanmaz hale getirilerek sünnilerin caydırılması öngörülüyor.

Bu yıkıcı tutumu Çeçenistan'a yönelik yapılan yoğun Rus bombardımanından da hatırlıyoruz.

Aynı strateji.

Rusya'nın bu tutumu, İdlib'te de gösterdiğini ve bu kapsamda sünni nüfusun gücünün kırılmasına İran'ın da destek olduğunu belirtmekte yarar var.

Geri dönüşlerin engellenmesi noktasında da rejimin azami gayret içinde olduğu biliniyor.

Irak savaşının ardından yönetimden uzaklaştırılan, bununla kalmayıp ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmeye başlayan sünni nüfusun DEAŞ'ı destekleyen bir noktaya böylelikle nasıl mecbur bırakıldığını da anlamış oluyoruz.

Bölge'de hâlen aktif olarak ateşkes politikası yürüten ve sahada varlığı bulunan tek ülke Türkiye'dir.

Ancak Türkiye'nin Batı dünyasına ifade ettiği nokta, İdlib'te yaşanabilecek bir göç dalgasının sadece Türkiye'yi değil, Avrupa'yı da etkileyeceğidir.

Bu anlamda; başta Almanya, Fransa, İtalya ve A.B.D olmak üzere Türkiye'nin izlediği ateşkes normalleşme ve siyasi sürece geçiş siyasetinin güçlü bir şekilde desteklemesi gerekiyor.

ABD elçilik hesabı üzerinden İdlib'e yönelik saldırıları kınasa da fiili bir adım atmış değil.

Almanya Şansölyesi Merkel ise, Türkiye ziyaretinde İdlib'e yönelik Türkiye'nin gerçekleştirdiği yardım faaliyetlerine destek vereceğini ifade etmesine rağmen kalıcı bir çözümün parçası olamadı. Fransa zaten YPG/PKK ile girdiği siyasi ve askeri angajmanın ardından Suriye'de Esad karşıtı bir pozisyondan ziyade terör destekçisi bir noktaya evrildi.

Batı dünyasının parçalı siyaseti ile Türkiye'nin bölgedeki yalnızlığını fırsat bilen Rusya ve İran ise İdlib'te  epey yol kat etti.

Bu noktada, Arap dünyasının da İdlib'te yaşanan sivil ölümlere, zorunlu göçe ve insan hakları ihlallerine karşı suskunluğu da apayrı bir gönül yarası.

Türkiye'ye müzahir bir siyaset izleyen Katar'ı ise Arap dünyasında ayrı bir yerde tutmak gerek.

Rusya antlaşmaya sadık kalamadı.

Nitekim 2019 yılından itibaren gerçekleştirilen saldırılara bilfiil katılım sağladı.

Yalnızca havadan değil, karadan da Wagner Proxy'lerine destek verdi.

Saldırıları koordine edenler zaten Rus beyin takımları.

Yukarıda da ifade edildiği üzere Suriye'de sünni nüfusun göç ettirilmesi, silahlı muhalefetin elimine edilmesi, topraksızlaştırılması ve bu bağlamda anayasa ve siyasi süreçte muhalif etkinin minimize edilmesi Rusya'nın temel ve geleneksel yaklaşımıdır.

Astana'nın garantörlerinden olan İran ise, ülkesine sığınan Afgan, Lübnan, Yemen ve Pakistan v.b ülkelerden topladığı Şii milisleri askeri eğitimden geçirdikten sonra, İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü altında örgütlemiş Esad'a destek amaçlı Suriye'de çarpıştırmaktadır.

Suriye, İran için hem Şii Hilali'nin bir parçası hem de Akdeniz'e açılan kilit ülke konumundadır. Suriye'nin bu stratejik ve jeopolitik öneminden dolayı İran, Suriye'ye Şii milisler göndererek Esad rejimini ayakta tutmaya çalışıyor.

İran'ın Proxy stratejisi bu şekilde Esad rejimini ekonomik ve askeri olarak İran'a bağımlı hale getiriyor.

Suriye'de faaliyet gösteren yaklaşık 80 farklı Şii milis örgütlenmesi bulunmaktadır:

İran'ın Suriye'deki askeri varlığını genel manada Hizbullah, Ebu Fadl el-Abbas Tugayı, Zülfikar Tugayı, Irak Hizbullah'ı, Seyyidu'ş Şüheda Tugayları, Şehit Muhammed Sadr Güçleri, Kefil Zeynep Tugayı, Asaib Ehl'el Hak, El Nuceba Hareketi, El-Vaat es-Sadık Birliği, İmam el Bakir Tugayı Esedullah Galip Tugayı, İmam Hüseyin Tugayı, Muemmel Tugayı, Pakistanlı Şii milislerden oluşan Zeynebiyyun ve Afgan Şii milislerden oluşan Fatimiyyun Tugayı gibi milis yapılar üzerinden sürdürmeye devam ediyor.

Son dönemde bu milis gruplar İdlib ve çevresinde T.S.K destekli Suriye Milli Ordusu ve Türk askerinin bulunduğu gözlem noktalarına saldırılar gerçekleştirmektedir.

Son günlerde rejim unsurları adı altında İdlib çevresinde konuşlanan İran destekli silahlı gruplar Soçi mutabakatının aksine bir tavır alarak Rusya'nın da hava desteğiyle yerleşim yerlerini ve sivil halkı hedef aldığı görülmektedir.

Hedef İran ile Lübnan arasında "Şii koridoru" oluşturmak.

Yeni Kudüs Gücü Komutanı Tuğgeneral İsmail Kaani'nin İran Proxy güçleri, özellikle Şam, Hama ve Deyri zor bölgelerinden, Türkiye'nin Soçi mutabakatı ile İdlib'te belirlediği alanlara kaydırdığı gözleniyor.

Çatışmalar başladıktan sonra Suriye'nin Lübnan sınırı çevresindeki Sünni kentleri tahliye eden İran Proxy güçleri, ele geçirdikleri yerlere Şii nüfusu yerleştirip, yerel halkı da,Suriye içerisine veya dışına zorladı.

İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri; bir konuşmasında "İran'ın güvenliği Suriye'den başlar" diyerek politikalarının doğruluğuna işaret etmişti.

Irak Haşdi Şabi bileşenlerinden Asaib Ehlil Hak lideri Kays el-Hazali'de duruma ilişkin şu konuşmayı yapmıştı:

"Gaybet halindeki on ikinci imam Mehdi el-Muntazar'ın ortaya çıkması çok yakın. O dönem geldiğinde İran Devrim Muhafızları Lübnan'da Hizbullah, Yemen'de Ensarullah (Husiler) Suriye ve Irak'ta Asabib Ehli'l Hak ve kardeşleriyle kenetlenecek, İran'dan Akdeniz'e uzanan geniş bir Şii bölgesi teşkil edecektir. Bu teşkilat Şii hedefi hilalinden ziyade, Şii dolunayı amacı doğrultusunda hareket etmektedir" şeklinde konuşarak mezhepsel çizgilerinin belirginliğine dem vurmuştur.

İran'ın kontrolündeki Şii milisler ile İdlib'te etkinliğini artırmaya çalışan T.S.K'nın karşı karşıya gelmesi, Türkiye ve İran ilişkilerini ciddi anlamda sekteye uğratır.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.