Hava Durumu

Kum ve ateşin aşkından doğan sanat: Cam

Şekillendiği toprakların ruhunu hassaslıkla yansıtan sanat dallarından biri olan cam sanatı; hayal gücünün sonsuzluğunda renksiz camın anlatabilecekleri ve rengin anlamdan çok kattığı perspektif, kelimeleri adeta kifayetsiz kılıyor.

Haber Giriş Tarihi: 04.08.2020 06:30
Haber Güncellenme Tarihi: 04.08.2020 06:30
Kaynak: Haber Merkezi
https://bursahayat.com.tr/
Kum ve ateşin aşkından doğan sanat: Cam

Nagihan ER

5 bin yıl önce tesadüf eseri birbiriyle buluşan kum ve ateşin aşkı, farklı yerlere savrulurken başkalaşmış, güzelleşmiş ve o yerlerin adıyla anılan teknikler doğmuştur. Şekilden şekle girebilme özelliği ve göz kamaştıran ışıltısıyla cam, kırılganlığına rağmen çağlar boyu vazgeçilmezliğini koruyor.

Camın ilk olarak nasıl üretildiğine dair hiçbir kanıt olmamasına rağmen yaygın olarak camın tesadüf eseri keşfedildiğine inanılmaktadır. Camın Mısırlılar ve Finikeliler tarafından M.Ö. 3000'li yıllarda üretildiği rivayet edilir. Mezopotamya'da bulunan ve M.Ö. 2500 yılına ait olan Mısır boncukları ilk cam örnekleridir. Camın keşfine dair en sık bahsi geçen açıklama Romalı tarihçi ve filozof Plinius'un açıklamasıdır. Plinus'un camın nasıl bulunduğu ile ilgili yazdığı yazılarda, camı ilk kez Finikeli denizcilerin tesadüfen bulduğu anlatılır. Hikayeye göre Suriye'nin Prolemais bölgesindeki sahilde ateş yakan Fenikeli denizciler, yükleri olan soda bloklarını buraya yerleştirirler. Sabah kalktıklarında kum ile sodanın ateşte pişerek camı oluşturduğunu fark ederler. Bu rivayet nedenli doğrudur bilinmez ama sonradan yapılan bazı deneylerde, odun ateşinin camlaşmayı sağlayacak kadar yüksek ısılar verebileceği saptanmıştır.

CAM ÜFLEME TEKNİĞİ

Cam yapımındaki ilk önemli aşama cam üfleme çubuğunun bulunuşudur. Cam üfleme tekniği ilk olarak M.Ö. 1. Yüzyılın ikinci yarısında Suriye-Filistin yöresinde kullanılmıştır. Suriyeli cam ustaların ilk kullandığı bu buluşla birlikte ilkel yöntemlerle ve zorlukla biçimlendirilen cam, artık uygun bir bileşimin potada eritilip, bir demir borunun ucuna alınmasıyla daha kolay biçimlendirilmeye başlanmıştır. Bu döneme kadar çok pahalı olan ve ancak sağlıkla ilgili işler için kullanılabilen cam malzeme, bu aşamadan sonra geniş bir kullanıcı kesimine ulaşabilmeye başlamıştır. Üfleme çubuğuyla üretim yöntemi, camın pek çok biçime sokulabilmesini sağlamıştır. Çeşitli şişeler, sürahiler, kaseler, vazolar ve giderek düz cam bu yöntemle üretilmiştir.

ANADOLU'DA CAM SANATI

Türklerde cam sanatı Selçuklularla beraber başlıyor ve İstanbul'un alınışından sonra Osmanlı döneminde çok gelişmiş ve ilerlemiştir. Usta-çırak ilişkisi ile ilerleyen ve harika eserler verilen bu dönemde fırınlarda pişirilen ve üfleme ile yapılan pek çok örnek vardır. Özellikle 16. Yüzyılda Türk Cam Sanatı Osmanlı'da en parlak dönemini yaşamıştır. Bu yüzyılda Avrupa'da da cam sanatı gelişmiştir. Özellikle Venedik civarında Murona'da yapılan camlar çok beğenilmiş, Türk sanatçıları bu örneklerden esinlenerek birçok ürün vermiştir. 17. ve 18. Yüzyıl sonuna kadar Osmanlılarda özellikle İstanbul'da camcı esnafınca bir takım loncaların kurulduğu cam imalathaneleri bulunmaktaydı. 19. Yüzyılda İstanbul'da çok orijinal ve yerel özellikte cam eşya yapan atölyelerin varlığını görmekteyiz. İlki Boğaziçi'nin Anadolu kıyısındaki Beykoz civarında, bir Mevlevi dervişi olan Mehmet Dede tarafından kurulmuştur.

TUTKUNUN VE ZERAFETİN HALKALARI ÇEŞM-İ BÜLBÜL...

'Bülbül Gözü' anlamına gelen Çeşm-i Bülbül, bülbül gözündeki renk ve çizgilerden etkilenerek ortaya çıkmış ve Osmanlı döneminde dünyada 'Türk Camı' olarak da anılmıştır. İnce ve renkli cam çubukların yüksek ısıda eriyip, su gibi olmuş camın içine yerleştirilmesi tekniği ile elde edilen cam malzemeye 'Çeşm-i Bülbül' adı verilir. Cam üzerinde dönerek burulan çizgiler karşıdan bakınca bülbül gözü gibi hareler şeklinde göründüğü için bu cam ürünler çeşm-i bülbül olarak adlandırılmıştır. Çeşm-i bülbül ürünler arasında gülabdan (gülsuyu şişesi), laledan (vazo), sürahi, şekerlik, kase ve tabak gibi formlar yer almaktadır. Çeşm-i bülbül tarzı cam işleme sanatı, 18. Yüzyılın sonunda Mevlevi Dervişi Mehmet Dede'nin III. Selim tarafından cam tekniklerini öğrenmek üzere Venedik'e göndermesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Venedik'te opal cam tekniğini öğrenen Derviş Mehmet Dede, İstanbul'a döndükten sonra Beykoz'da bir cam işleme atölyesi açmıştır. Bu atölyede Venedik'te öğrenmiş olduğu cam tekniklerini geliştiren Mehmet Dedenin çalışmaları sonucunda çeşm-i bülbüller ortaya çıkmıştır. Başarılı üretilmiş bir çeşm-i bülbülde dıştaki cam çubukların kalınlığı eşit ve burkulmanın birbirine paralel olduğu gözlenir. Üretilen parça ne kadar hafif olursa, cam ustası o kadar başarılı sayılır. Çeşm-i bülbüllerde kullanılan cam çubuklar genelde pembe, sarı, yeşil, beyaz, lacivert ve kırmızı renkte yapılmıştır. Topkapı Sarayı'nda bugün çeşm-i bülbüllerin en güzel örnekleri bulunmaktadır.

CAM YAPIMI

Yaklaşık  1300-1500 derecelerde akışkan olan cam fırından içi boş bir çubuk yardımı ile alınır. Çubuğun uç kısmından bir miktar üflenir ve soğumaya bırakılır. Çeşitli alet yardımıyla şekil verilir eğer büyük bir objeye dönüşmesi istenirse tekrar sıcak camın içine batırılır. Üfleme işlemi yapılırken sürekli çubuk döndürülür. Camın içinde bulunduğu kepçe adı verilen tabakta tutularak şekli verilir. Kesilerek, soğumaya bırakılır. Üfleme işlemi sırasında arzu edilirse kullanılacak cam boyaları ile renklendirme işlemi yapılabilir. Üflemede bazen kalıp kullanılabilir. Cama şekil vermenin diğer yöntemi ise sıcak ve eriyik halde bulunan camın kalıplara dökülerek büyük fırınlarda pişirilmesidir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.